George Bush'un savaşının ve işgalinin yaptıklarının kısa bir özetidir bu: Dünyanın hiçbir yerinde Irak'taki kadar kötü bir mülteci krizi hiç yaşanmadı. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği'ne göre, 2 milyon Iraklı ülkesinden kaçtı ve bu göçmenler şimdi Ürdün, Türkiye, Suriye, Londra ve Paris'e dağılmış durumda. (Rehine krizini yaratan ve bu sorunu çözmek için hiçbir şey yapmayan Birleşik Devletler'e hemen hemen hiçbir göçmen alınmadı.) ABD işgali nedeniyle, 1,9 milyon Iraklı ise ülke içinde yerlerinden edildi, evlerinden çıkarıldı ve bir iç savaş başladı. Bu rakamlara bir de gün be gün durumları kötüye giden Iraklıların yüzde 16'sını ekleyin. Yerlerinden edilenlere, öldürülenlerin sayısını da katın ki bu rakam her beş Iraklıdan birine tekabül etmektedir. Bir saniyeliğine durup düşünelim. Acımasız Saddam Hüseyin rejiminin bile sağlamayı başardığı temel gıdalar ve ihtiyaçlar, şimdi sıradan bir Iraklının ulaşamayacağı kadar uzakta. İşgalin, zaten zayıf olan ekonomiyi tahrip etmesiyle enflasyon her geçen gün tırmanıyor. IMF ve Koalisyon Yönetimi tarafından teşvik edilen hükümet yardımları kesildi. Petrol sektörü yağmalanıyor. Sebzenin, yumurtanın, çayın, gazın ve elektriğin fiyatı roket gibi fırladı. İşsizliğin yüzde 50-70 oranında olduğu tahmin ediliyor. Tüm bunların etkisini ölçmenin yollarından biri, Birleşmiş Milletler ve diğer organizasyonlar tarafından kaydedilen çocuklardaki beslenme bozukluğundaki artıştır. Hiç şaşırtıcı olmasa da, temiz su ve düzenli elektriğe ulaşmak çok zor. Hatta bu oran, on yıldan fazla süren ambargo, periyodik bombalamalar ve İran'la yapılan savaştaki ve işgalden önceki seviyeden çok daha düşük. Binlerce Iraklının öldürüldüğü bu devam eden krizde son aylarda en yüksek ölüm oranı kayda geçirildi. Sadece ekim ayında, çoğu Bağdat'ta olmak üzere Irak'ta 6 binden fazla sivil öldürüldü. Ağustosta binlerce ekstra ABD askeri bölgeye gönderilmişti, amaç ise ülkedeki (Bush yönetiminin ilk "asker artırma" girişimiydi). Bu girişim şiddeti daha da körükledi. Bu kayıp oranları, 2005'tekinin neredeyse iki katı. Son iki yılda her şey iki katına çıktı. Örneğin, ABD askerlerine yönelik saldırılar gündelik hale geldi ve 2 yılda ölen asker sayısı toplam işgalde ölenleri geride bıraktı. Birleşmiş Milletler özel müfettişi Manfred Nowak, işkencenin Irak'ta tümüyle zıvanadan çıktığını rapor etti: "Durum öylesine kötü ki, pek çok insan yaşananların Saddam Hüseyin döneminden bile beter olduğu kanısında." Bugün Irak'taki felakete bakıldığında, zihninizin sayabileceği kadar çok kötü olayı kaydetmişsinizdir. Ancak, son dört yılın ayrı bir yeri var. Bu dört yıllık dönem içinde, Birleşik Devletler'deki pek çok insanın hafızasında uzak bir diyarda ölen çok sayıda insan yer etti: Darfur. BM'nin tahminlerine göre 2003'ten bu yana 200 bin kişi Sudan'ın Darfur bölgesinde, bir etnik temizlik kampanyası çerçevesine katledildi ve 2 milyon kişi de göçmen durumuna düştü. Bunu nasıl biliyorsunuz? Evet, New York'ta yaşıyorsanız "400 bin öldü. Milyonlar, Darfur'u korumak için birleşiyor" yazılı afişleri görmeden tek bir metro durağı geçmezsiniz. NY Times da düzenli olarak tam sayfa haberlerle Darfur'daki soykırıma yer veriyor. Aynı yıllar içinde, İngiliz tıbbi gazetesi The Lancet'e göre, 2003-2006 yılları arasında yaklaşık 650 bin Iraklı savaşta, işgalde ve iç savaşta öldü. (Rakamlar, ölü sayısı en az 392 bin ile en fazla 943 bin arasında değişiyor.) Ancak, benzer afiş ya da ilanları görmeksizin ABD'nin bir kıyısından öteki ucundaki bir kıyısına gidebilirsiniz. Ve kimse, Günaydın Amerika programında Darfur'daki durum kadar Irak'taki soykırımı konuşmuyor. Peki, Irak'taki ölümler her geçen gün artarken ve hakkında tek kelam edilmezken, Sudan'daki ölümleri düşünüyor, konuşuyor ve sayıyoruz. Ve Darfur'daki ölülerin sayısı konusunda tek bir soru sorulmazken, Irak'taki rakamları azaltmak için uğraşıyoruz. Görünen o ki, dünyamızda değerli ve değersiz kurbanlar ayırımı var. Bu ayırımı görmek için Birleşik Devletler'in Irak ve Sudan duruşlarına göz atmak yeterli olur. Bush yönetimine göre, Sudan bir "haydut devlet" ve terörizmi destekliyor. Irak da aynı kategoride olmasına rağmen, birinde ölenler dikkat çekiyor, diğerindekiler o derece değersiz. Ayrıca, Iraklıların yaşadığı sorundan dolayı Iraklıları suçluyoruz. Senatör Barack Obama, Bush yönetimine Irak hükümetini daha fazla "şımartmaması" çağrısında bulundu ve ABD'nin "bu ülkeyi sonsuza kadar birlikte tutmayacağını" söyledi. 2008 yılı başkan adaylarından Hillary Clinton, "Iraklılar için özveride bulunmaya istekli miyiz?" diye sordu. Sanki, Iraklılar bizden ülkelerini işgal etmemizi ve yaşayan bir cehenneme çevirmemizi istedi. İşte, emperyal yük ağırlaştıkça yaşanan şey bu olur. Znet, 19 Mart 2007