Sözümüz ile değil,
Özümüz ile demokrasi gerek
Tarih 1997 yılını gösterdiğin de sahte irtica söylemleri ile başlayan 28 Şubat süreci hepimizin hayatında derin izler bıraktı. Postmodern darbe olarak tarihe geçen bu süreç her şeyden önemlisi ülkemizi çok gerilere götürdü. Türkiye üçüncü sınıf bir dünya ülkesi olma isteklerine mahkûm edildi.
"Bin yıl devam edecektir "denilen 28 Şubat sürecin de bir çok insana psikolojik baskılar yapıldı, vatanını, milletini çok seven bir çok insan da haksız şekilde yargılandı. Tabii ki bu sürecin her zaman olduğu gibi başrol aktörlerinden biri de medyaydı.
28 Şubat sürecinin başlamasının nedeni ne idi?
Bu soru ise halen tam anlamı ile yanıt bulmuş değil.
Türkiye şimdilerde ise, 28 Şubat"ın ardından önemli dönüm noktalarından birini daha yaşıyor.
Cumhurbaşkanlığı süreci ile birlikte erken başlayan tartışmalar AK Parti"nin adayını açıklaması ile hız kazandı. Bir yandan 367 tartışmaları, diğer yandan Milli İradeye saygı gösterin diyenlerin, bu söylemlerinin sadece lafta kalması Cumhurbaşkanlığı seçimlerine gölge düşürdü. İşin aslı ise olayları bu aşamaya getirecek hiç bir şeyin bulunmaması idi.
Şu an yaşadığımız bu gerginlikler içerisinde en çok merek ettiğim soru, şayet aynı durum da olan farklı bir parti olsaydı geldiğimiz nokta böyle olur muydu?
Yoksa tökezletilmek istenen demokrasi tıkır tıkır işler miydi?
Bu sorunun yanıtına muhatapları ne cevap verir bilinmez ama bazı kesimlerin büyük gayretleri sonucu en nihayetinde Cumhurbaşkanlığı Seçimi Anayasa Mahkemesi"ne götürüldü.
Şimdi gözler Anayasa Mahkemesi"nin vereceği kararda.
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili iptal başvurusu yapılan Anayasa Mahkemesi'nin açıklamalardan etkilenmeden karar vereceğini söyledi. Şener gibi düşünen yığınların olduğuna inanıyor bende verilecek kararın bu şekilde olmasını umut ediyorum.
Aslında umut ettiğim daha çok şey var. Örneğin, Genelkurmay"ın açıklamasıyla yeni bir boyut kazanan sürecin hiç bu duruma gelmesini istemezdim.
Bilindiği gibi Genelkurmay Başkanlığı, Köşk sürecinde sorunun laikliğin tartışılmasına odaklandığını belirterek, Genelkurmay'ın internet sitesinden endişelerini dile getirdi. Ama bu açıklamaların zamanlaması farklı yorumlara sebep oldu. Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek"te hükümetin görüşlerini açıklayarak, muhatabın Hükümet olduğuna dikkat çekti. Çiçek, demokratik hukuk devletinde kurumlar arası işleyişin altını çizerek sorumluluk çağrısı yaptı.
Tüm bu yaşananları düşünürken birden aklıma Akdamar Anıt Müzesi"nin açılışı geldi. Anıt Müzeyi Kültür Bakanı Koç, Ermenistan Kültür Bakan Yardımcısı Gyurjyan ve Türkiye Ermenileri Patriği Mesrob II açmıştı. Mesrob II müzede her yıl 16 Eylül'de ayin yapılması isteğini Erdoğan'a ilettiğini söylemişti. Törenin açılışı ise oldukça görkemli olmuştu. Tören için adaya feribotlarla konuklar getirilmişti. Getirilenler arasından 20'si Ermenistan heyeti olmak üzere çeşitli ülkelerden gelen cemaat liderlerinin de bulunduğu 277 davetli yer almıştı. Mesrob, Anıt Müze'den çıkarken de istavroz çıkarmıştı.
Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç buraya insanlık adına sahip çıkıyoruz. Burası bizim kültürümüz demiş, Kiliseye haç takılması için ise "Takılabilir" yanıtını vermişti.
Bu yaşanlar bir bakıma Temel hak ve özgürlüklerin başında din özgürlüğünün gelmesi, din ve inanç özgürlüğünün, bireyin istediği dine inanma özgürlüğünün yanı sıra hiç bir dine inanmama, dine karşı ilgisiz olma özgürlüğünü de içermesinin bir gereğiydi. Üstelik demokratik bir ülkede hoşgörünün olması özgürlük ve laiklik için ön şart ilkesinin bir ifadesiydi.
Tabii ki hoşgörünün yanında ulusal dayanışma ve bütünleşme ile devletimizin inançlara gösterdiği saygı da önemliydi. Demokrasi ancak böyle bir laik düzende yeşerir ve kökleşirdi. Üstelik eşitliğin demokrasinin bir gereği olduğunu da düşünürsek, bu eşitliğin sağlanmasının önemini de kavramış oluyoruz.
Tam bunları hatırlamışken ve bu eşitliğin herkese sağlanmasını temenni ederken, günlerdir yaşadıklarımızı bir daha düşünmeye başladım.
Halkın kendi seçtiği temsilciler iktidarda. Üstelik bu kişiler demokratik yönetimde değişik düşünceleri savunan siyasi partiler, yapılan serbest seçimler, eşitlik, hukukun üstünlüğü ve düşünce özgürlüğü sonucu seçildiler ve şu an varlar. Bu seçilenler AK Parti değil başka bir siyasi parti de olabilirdi.
Bu nedenle yaşadığımız bu süreçte halkın seçimine saygı duyup, toplumun her kesiminin sağduyulu olması gerekiyor.
Şayet, ülkemizin daha da güçlenmesi istiyorsak, milletimizin huzur ve refahı için tek bir yürek olmamız, her ne olursak olalım birbirimizi anlamamız şartını iyi özümsememiz büyük önem taşıyor.
Birilerinin ekmeğine yağ sürüp ordumuzla sivil iradeyi karşı karşıya getirmeye çalışmak hiç kimseye yarar sağlamaz.
Bırakalım Anayasanın gereği neyse o yapılsın, Türkiye Cumhurbaşkanını seçsin, Milli İrade"nin tercihine saygı gösterilsin. Ülkemiz adına yakaladığımız istikrar ortamına zarar gelmesin. Erken seçimi konuşacağımıza milletçe daha da ileriye nasıl gideceğimiz düşünülsün...
Bakın bir gün daha geçti tartışmaların gölgesinde
Peki, yarın ne olacak?
Yarınlarımızı hep bugünden mi harcayacağız?
Ya da yarınlarımızı hiç düşünmeden bu ülkeye yeni bir 28 Şubat"ı kazandıracağız
Hayır, buna kimsenin hakkı yok
İş işten geçti dememek için ise sözümüz ile değil özümüz ile demokrasi gerek