İsrail'in Akdeniz'deki 'Özgürlük Filosu'na yönelik korkakça saldırısının Türkiye ve AK Parti için 2002 sonunda iktidara gelmesinden bu yanaki en büyük ve tehlikeli sorunu oluşturduğunu ifade etmek abartı olmaz. 

Hiç kuşkusuz İsrail askerî operasyonu kuşkuya alan bırakmayacak şekilde Türkiye'yi ve son yıllarda güçlü şekilde gelişen rolünü hedefliyordu. Bazı başlıkları şu şekilde belirlemek mümkün.

Birincisi, İsrail saldırısı sadece Mavi Marmara gemisine yapılarak Türkiye'yi hedefliyordu. Şehit düşenlerin çoğunluğu Türklerdendi ve gemi 400'den fazla Türk'ü taşıyordu. İkincisi, operasyon önceden hazırlanmıştı. Tutuklama ve soruşturma mekânlarının hazırlığının yapılması suretiyle bu açıkça görüldü. Ayrıca başbakandan genelkurmay başkanı ve savunma bakanına kadar İsrailli yetkililerin bütün açıklamaları operasyonu övdü. Üçüncüsü, 'Özgürlük Filosu'na yönelik İsrail saldırısının hedeflerinden birinin de insani malzeme taşıyan sivil gemiler ve uluslararası aktivistler yoluyla Gazze ablukasının kırılması girişimlerini caydırmak ve tekrarını engellemek olduğuna işaret etmek mümkün. Dördüncüsü, ayrıca İsrail'in Erdoğan'a şahsen ve özellikle de Davos'taki tarihi tutumu sonrası biriken bir intikam duygusunun olduğuna işaret etmek de mümkün. Beşincisi, kanımca herkes operasyonun temel hedefinin sadece Ortadoğu'da değil, dünyadaki Türk rolünün gelişimini frenlemek olduğunda hemfikirdir. Altıncısı, tabloyu daha fazla açıklamak için Türkiye ve Brezilya'nın Tahran'la imzaladığı nükleer anlaşmanın devenin belini kıran saman olduğunu ifade edebiliriz. Zira anlaşma Türkiye'nin İran nükleer dosyasında Batılı ülkelerin gerçekleştiremediği ilerlemeyi gerçekleştirebildiğini gösterdi. Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Batılı ülkelerin Türk başarısını kıskandığını ifade ettiğinde gerçekten uzak değildi.

Yedincisi, Türk başarısı Türkiye'yi etkili bölgesel ülke konumundan en üst dereceye taşıdı. Türkiye, 'orta düzeyde güçlü' ülkeler sınıfında ve Brezilya ile birlikte uluslararası bir güç olması yolunda yer alması için birçok etkeni oluşturuyor. Sekizincisi, bu analizi ABD yönetimi tarafından Tahran nükleer anlaşmasına karşı çıkan tutumlar destekliyor. Hillary Clinton, anlaşmayı dünyayı yeni bir tehlike sürecine girdirmek olarak tanımladı. Ayrıca Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, anlaşmayı şiddetle kınadı. İsrail ise anlaşmayı aldatma olarak niteledi.

Dokuzuncusu, maalesef Çin ve Rusya'nın İran'a yaptırım dayatılması talebinde bulunulması noktasındaki tutumları ABD ve İsrail'den farklı değildi. Onuncusu bu tutumlardan anlaşılıyor ki; bütün taraflar kendilerinin başarmadığını başardığı ve dünyada barışın kahramanı olduğu için Türkiye'ye karşı koalisyon yaptılar. Güç bu kahramanlığın yükselişini durduramaz. İçlerinden hiçbiri bu derecede büyük bir Türkiye görmek istemez. Onbirincisi 'Özgürlük Filosu' saldırısı kanımca sadece İsrail menşeli değildi. ABD, AB, İsrail, Çin ve Rusya'yı içine alan uluslararası koalisyon mesabesindedir. Hedef ise Türkiye'ye bazı hassas konularda bu güçlerin belirlediği çıtada durması gerektiği yönünde güçlü mesaj göndermek.

Türkiye'ye yönelik İsrail saldırısı benzersiz ve ilk defa iki ülke arasında Türk kanı aktı. 31 Mayıs sonrası, öncesinden başka olacak. Marmara gemisi ve 'Özgürlük Filosu'na saldırı bütün insanlığa saldırıdır, ancak Türkiye'nin egemenliği, heybeti ve saygınlığına yönelik büyük bir saldırıdır. Türkiye'nin cevabının operasyon ölçeğinde olması öngörülmektedir. Türkiye, diplomatik harekete fırsat veriyor; ancak şu ana kadar ne Güvenlik Konseyi'nden, ne NATO'dan, ne Arap Birliği veya İslam Konferansı Örgütü'nden olumlu sonuç elde edebildi.

Türk cevabı büyük olmalı. Çünkü İsrail darbesi büyüktü. Ankara'nın elçisini İsrail'den çekmesi ve İsrail'le bazı tatbikatları iptal etmesi, İsrail saldırısının boyutuna kıyasla çok utanç verici adımlardır. 1980 Türk askerî darbesinin İsrail'in Doğu Kudüs'ü ilhak etmesine tepkisi, İsrail'le ilişkileri ikinci sekreter düzeyine indirmesi derecesine çıkmıştı. Bugün Nikaragua çekişmede ve son İsrail operasyonuyla direkt taraf olmadığı halde İsrail'le ilişkilerini tamamen kesti. Bu yüzden AK Parti'nin tepkisi geride olmamalı ve örneğin taktiksel de olsa İsrail büyükelçisinin Türkiye'den gönderilmesi düşünülebilir.

Türkiye'deki dostlarımıza sözümüz şu: Bu İsrail'i siz iyi tanıyorsunuz, ancak Arap dünyasında ve özellikle de Lübnan'da bizler sizden daha iyi tanıyoruz. Bu gaspçı, ırkçı ve bölgeye yabancı vahşi ancak güç dilinden anlar. Güç dilinin illa da savaş olması gerekmiyor. Fakat bizler sizden Araplar, Müslümanlar ve hatta Gazze ve Filistin için değil, Türkiye, Türkler, saygınlıkları ve heybetleri için büyük karar almanızı istiyoruz. Birleşik Arap Emirlikleri gazetesi El Haliç, 11 Haziran 2010
 
Kaynak: Zaman