Türkiye'nin önemi aşikâr ama hükümeti bir şeyin farkına varmalı: Türkiye dünya sahnesinde gereksiz derecede sivri bir ton benimseyerek kendisine kötülük ediyor.
ABD Başkanı Barack Obama'nın Türkiye ziyareti, bu ülkenin uluslararası meselelerde artan nüfuzuna yönelik şık bir övgüydü. Bush yönetimi döneminde iki ülke arasındaki ilişkiler, kısmen Türkiye'nin Irak işgalini desteklemeyi reddetmesinden dolayı geriledi. Fakat Obama'nın ziyareti dönüm noktası olabilir.
ABD başkanı Türkiye'nin İslam dünyasıyla Batı arasındaki bir köprü olarak öneminin altını çizdi. Türkiye'nin İsrail'le Arap dünyası arasında arabulucu rolü olduğunu ifade etti. Türkiye'nin günün birinde AB'ye katılacağı umudunu dile getirdi.
Bu son ifadeler, elbette bazı Avrupalı liderlerde kaygılı tepkilere yol açtı. Obama'yla bu açıklamasından kısa süre önce görüşen Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, AB üyelerinin 'büyük çoğunluğunun' bu üyeliğe karşı olduğunu öne sürmekte hiç vakit kaybetmedi. Almanya Başbakanı Angela Merkel de, ülkesinde Türkiye'nin AB umutlarına dair büyük 'fikir ayrılıkları' olduğunu dile getirdi.
Türkiye'nin AB üyeliğine yönelik bu tür kuşkular üzüntü verici.
Türkiye üyelik müzakerelerine başladı ve başvurunun gerektirdiği siyasi reformlar için çaba gösteriyor. Bu süreçte Türkiye cesaretlendirilmeli. Üyelik umudu, Türkiye'nin siyasi istikrarının en büyük garantilerinden biri. Bu ayrıca İslam'la Batı arasındaki ilişkilerin iyileştirilmesine de yardım edecektir.
Erdoğan zirveyi mahvedecekti
Yine de Türkiye hükümetinin bir şeyin farkında olması lazım. Türkiye dünya sahnesinde gereksiz derecede sivri bir ton benimseyerek kendisine iyilik yapmıyor.
Türkiye Irak ve Afganistan'ı istikrara kavuşturma çabalarında yapıcı rol oynuyor olabilir. Fakat Başbakan Tayyip Erdoğan, NATO zirvesini Anders Fogh Rasmussen'in genel sekreterliğe getirilmesine tek başına karşı çıkarak neredeyse mahvedecekti.
Zirve, Türkiye'nin imajına zarar veren basit gösteriler için fazlasıyla önemli bir sahneydi. Tam tersine bu, Türkiye'nin sessiz ve sorumlu bir diplomasi sergileyeceği bir dönem. Gelecek birkaç ay iki büyük zorluğu beraberinde getirecek. İlki Ermenistan'la ilişkilerin normalleştirilmesi ve Türkiye'nin sınırı açması. İkincisiyse, AB ve NATO'daki karar alım sürecini zehirleyen Kıbrıs konusunda Atina'yla anlaşmaya varılması. Türkiye bu iki cephede devlet adamlığı sergileyebilirse, AB üyeliği şansını önemli ölçüde güçlendirir. (Başyazı, 12 Nisan 2009)
Kaynak: Radikal