51 yıl önce Türk ordusu subayları, dönemin başbakanı Adnan Menderes’le maliye ve dışişleri bakanlarının idamıyla sonuçlanan bir askeri darbe düzenledi. 1960-1997 yılları arasında ordunun dört sivil Türk hükümetini iktidardan indirdiği bir sürecin başlangıcıydı bu. Fakat artık işler değişmiş durumda. Türk ordusunun üst kademe komutanlarının 29 Temmuz’da toplu olarak istifa etmesi ve yerlerine salı günü hükümetin atadığı isimlerin getirilmesi, sivil siyasetçilerin silahlı kuvvetler üzerinde nihayet üstünlük kurduğunu gösteriyor.

Modern bir demokraside olması gereken de bu. Türk Silahlı Kuvvetleri, kendisine geleneksel olarak Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu laik, cumhuriyetçi devletin yeri doldurulamaz koruyucusu rolünü biçti. Fakat ordunun nüfuzu, ekonomik ilerleme, toplumsal değişim ve Soğuk Savaş’ın sona ermesinin, Türkiye’yi Kemalist kökenlerinden özgürleştirdiği son 20 yılda giderek uygunsuz bir hal aldı.

Ayrımcılığa son vermek

 Kökleri siyasi İslam’a uzanan AKP, Türkiye’de yeni bir yol açıyor. 2002’den beri art arda üç seçim zaferi kazandı. İş dünyasından yana ekonomi politikaları ve Türkiye’nin uluslararası nüfuzunu arttırmasıyla AKP halkla, ordunun yapabileceğinden daha etkili bir ilişki kuruyor. Fakat seçim siyasetinin ustası olduğunu kanıtlayan AKP’nin, Türkiye’ye kalıcı ve istikrarlı demokratik kurumlar miras bırakabileceğini de göstermesi gerek. Bu da en başta anayasayı değiştirmek anlamına geliyor. Mevcut anayasa 1982’den kalma ve ülkenin modern tarihindeki üçüncü darbe sonrasında ordu tarafından dikte edildi. Yeni anayasa, en azından etnik veya dini azınlıklara karşı ayrımcılık imasını ortadan kaldırmalı ve ifade özgürlüğüne dair somut garantiler sunmalı.

Başbakan Erdoğan, liberal demokrasiyi güçlendirmek yerine muhalifleri bastırmayı ve devlet kurumlarında bir AKP tekeli oluşturmayı amaçladığı yönündeki izlenimi ortadan kaldırmalı. Bu tür korkuları daha fazla bölgesel özerkliğe imkân tanıyıp, kendisinin merkezinde olacağı bir başkanlık sistemi oluşturma planlarının tonunu yumuşatarak yatıştırabilir. Ordunun artık Türkiye’nin siyasi kaderini belirlemiyor olması sağlıklı bir gelişme. Şimdi yapılması gereken, otoriterliğin modern çeşitlemelerinin Türk demokrasisini deforme etmemesini garantiye almak. (Başyazı, 4 Ağustos 2011)

Kaynak: Radikal