Türk belediye seçimleri genelde iki milletvekili seçimi arasında yapılıyor ve genelde belediye seçimleri, milletvekili seçimlerinin göstergelerini taşıyor, birbirleriyle yarışan güçler arasında gelecek milletvekili seçimlerinin ihtimallerine işaret ediyor.

Parlamento ve belediye seçimlerinde oranları temel alan ülkelerde rekabet böyle özellikler alıyor. 29 Mart belediye seçimlerinin yapılacağı Türkiye için de aynı şey geçerli. Türkiye'de belediye seçimleri yıllardır milletvekili seçimlerine paralel bir önem kazandı. Parti liderleri adaylarına destek için ülkeyi enine boyuna geziyorlar. Bu seçimleri daha bir önemli kılan husus, seçimlerin başta İslami köklere sahip AKP'nin 2002 sonundan bu yana iktidarda bulunması olmak üzere siyasi hayatta benzeri görülmemiş değişiklikler taşıyan modern Türkiye tarihinin hassas bir sürecinin gölgesinde yapılması. Ayrıca AKP, Türkiye içinde değişim için bir reform projesi ve Türkiye'nin kendi bölgesinde ve dünyadaki konumunu tekrar formüle edecek çok boyutlu bir plan taşıyor.

Seksen yıllık zihniyetin değiştirilmesi veya Türkiye için faydalı olmayan yönlerinin çıkarılması yıllara ihtiyaç duyuyorsa 'AKP'nin projesi' de şüphesiz özellikle de iç düzlemde askıda kalan başlıkların hayata geçirilmesine itiraz eden zorlukların aşılması için biraz zamana ihtiyaç duymaktadır. Partinin lideri Erdoğan ve arkadaşlarının isteklerini gerçekleştirmek için dayanacakları en önemli güç halk desteğidir. Bu yüzden milletvekilliği veya belediye seçimleri partinin iktidardaki konumunu, rakiplerinin ve özellikle de başta askerî kurum olmak üzere derin devletin komplolarına karşı sağlamlaştırmak için başvurduğu bir sığınak oldu.

Evrensel açılım, medya, özgürlük ve demokrasi söylemleri çağında askerî kurumun ve bu kurumun dolduruşlarıyla birlikte entrika içine giren devletin diğer organlarının, istedikleri senaryoları gerçekleştirmeleri zorlaştı. Askerî kurum 1997'de zamanın başbakanı Necmettin Erbakan'a karşı sivil darbe yapmakta başarılı olmuştu. Çünkü Erbakan ve partisinin direkt veya vekaleten darbe yapma düşüncelerine gem vuracak yeterli halk desteği yoktu.

Bu noktadan hareketle her ne kadar Türk halkının Müslüman kimliğine önem veren ideolojik temelli olsa da Erdoğan ve beraberindeki Abdullah Gül'ün hedefi, partilerinin bütün Türkiye'nin partisi olmasıydı. Bu eğilim sebebiyle Erdoğan 2002'de yüzde 34, 2004'te yüzde 38 ve 2007'de yüzde 47 gibi yüksek oranlarda birbiri ardına başarılar kaydetti. Bu yüksek ve artan oranlarla Erdoğan, rakiplerinin kendisini devirme planlarının üstesinden geldi. En büyük başarı, adayı Gül'ü askerin, yargı kurumlarının ve medya imparatorlarının öldürücü engelleme girişimlerine rağmen cumhurbaşkanlığına çıkarmasıydı.

Bu yüzden 29 Mart seçimleri AKP'nin reformcu ve değişimci yürüyüşünde bir başka önem kazanmaktadır. Parti bazı dosyalarda ilerlemeyi engellemeye çalışan güçlerle mücadelede yeni bir halk yetkilendirmesine ihtiyaç duyan yeni sorunlarla mücadele ediyor. Kürt ve Ermeni dosyaları ilerleme kaydedilmesi beklenen dosyaların başında geliyor. Keza AKP 2004 yılı sonunda üyelik müzakerelerinin başlaması sonrası Avrupa sürecinde ilerlemedeki gecikmenin ağırlığını hissetmeye başladı.

Belediye seçimleri bazı özelliklerden dolayı milletvekili seçimlerinden biraz farklı. Türkiye'de işsizlik oranındaki büyük artış şeklinde yansıyan küresel ekonomik kriz etkenini ilave edersek AKP'nin başarı veya başarısızlık oranının ölçüsü, alacağı oyların oranının Türkiye genelinde yüzde 40'ın altına düşmemesidir. Aksi takdirde rakipleri bu seçimleri AKP'ye karşı bir referandum, partiye ve projesine olan güvenin azalması olarak göreceklerdir. Bu ise Erdoğan'ın şimdiden reddettiği erken seçim çağrılarına yol açacaktır. Bu seçimlerin en büyük kazananı günbegün güçlenen, kışlaların veya elçiliklerin değil de insanların toplumdaki değişimin ve gücün tek kaynağına dönüştüğü demokratik rejimdir. Birleşik Arap Emirlikleri gazetesi El Haliç, Beyrut Stratejik Araştırmalar Merkezi Direktörü, 23 Mart 2009
 
Kaynak: Zaman