AKP'nin Anayasa Mahkemesi önündeki kapatılma davası konusu, Türkiye içi ve dışındaki bütün siyasî hareketlenmelerin odağı olmayı sürdürüyor.
Konu siyasî sistemin geleceği, toplumsal istikrar ve ekonomik durum etraflı tartışmalardan beslendiği oranda özellikle de AB ile ilişkilerde muhtemel sonuçlarıyla ilgili birçok tartışmadan da beslenmektedir. Dahası ve en önemlisi, dış etkenin AKP'nin kapatılması konusunun sürecini belirleyecek önemli etkenlerden olmasıdır.
Bütün beklentilerin aksine AKP'nin, belirli veya belirsiz anayasal bir değişikliğe ve partiyi Anayasa Mahkemesi'nin kapatma yönündeki kararından kurtarması umut edilen referanduma başvurmayacağı açık. Bu ise Recep Tayyip Erdoğan'ın eski ruhanî rehberi Necmettin Erbakan'ın kendi kaderini kabul ediş çizgisi yolunda gideceği ve şayet karar çıkarsa siyasî çalışmadan men edilmesi kararına bağlı kalacağı anlamına geliyor. Bununla birlikte Erdoğan, bir şekilde bağımsız aday olarak ve siyasî yasaklı olmayan arkadaşlarının yeni parti kurması kanalıyla siyasî faaliyet girişimlerini yineleyecektir. Fakat Erdoğan'ın kararında anayasal düzenlemeden vazgeçen bu yöntem kanalıyla kapatmanın Türkiye'nin AB'deki geleceği üzerindeki yansımalarından korkutmak suretiyle AB desteğine bel bağlama düşüncesi saklı olabilir. Bu ise asıl itibarıyla iki tarafı keskin kılıçtır. Bir yandan AB, AKP'nin kapatılması kararını demokrasinin kurallarının ihlali olarak görecek ve Türkiye ile müzakerelerin askıya alınmasını isteyecektir. Bu ise birlik üyelerinin çoğunluğunun onayını gerektirdiğinden AB için çok kolaydır. Fakat ilerleyen zamanda AB, Ankara ile müzakerelere yeniden başlamak isterse bütün üyelerin onayını gerektirecektir. İşte sorun da burada. Özellikle de Türkiye'nin Kıbrıs, Yunanistan, Avusturya ve Fransa gibi tarihî rakipleri bunu, Türkiye'nin AB üyeliğinden kurtulmak için nihai bir fırsat olarak göreceklerdir. Ankara'nın böyle bir ihtimalle korkutmasını bazıları Anayasa Mahkemesi'nin AKP'yi kapatma kararını vermesini engelleyebileceğini düşünüyor.
Yalnız bu korkutma temel hedefleri AB değil de İslamcı akımdan kurtulmak olduğu sürece Türkiye'deki laikleri korkutmayabilir. Dolayısıyla Türkiye'yi ulusalcı ve demokratik olmayan güçlerin kucağına atmakta endişelenen Avrupa akımı, AKP'nin kapatılması durumunda Türkiye'ye kapıları kapatmamak ve Türkiye'yi NATO paktı üyeliği çerçevesinde Batı'nın dostu demokratik bir ülke kılma çabalarını sürdürmekle sorumlu olacaktır. Bu yüzden AKP'nin kapatılması durumunda Türkiye-Avrupa ilişkileri ve Türkiye'deki reform sürecinin kapalı hatta zor bir sürece girmesi beklenmektedir. Reformların sürmesi, kendi mezarlarını elleriyle kazmış olacaklarından Türkiye'deki laik ve ulusalcı güçlerin çıkarına olmayacaktır. Zira reform, şu an başta askerî kurum olmak üzere bu güçlerin engellemesiyle karşılaşan demokrasinin ve özgürlüklerin güçlendirilmesini gerekli görmektedir. Diğer yandan AKP'yi ve 'ılımlı İslam' söylemini destekleyen bazı İslamcılar, kimliklerini ortaya koymalarından ve özellikle de üniversitelerde başörtüsü takılmasından engellenmeleri ışığında ne yapılacağına dair temel bir soruyu yönelteceklerdir. Bu yüzden bütün taraflar yol ayırımındadır, hesaplar birbirine geçmiştir ve Türkiye içeride dayanıklılığını ve dışarıda özellikle de yakın bölgesel coğrafyasındaki rolünü vuracak güçlü sarsıntıların hedefi olarak kalmaktadır. Birleşik Arap Emirlikleri'nde yayımlanan
Kaynak: Zaman