İngilizcede en çok suistimal edilen kelime "terörizm" oldu. Terörizm korkusu, Amerikan bürokrasisinin muazzam denecek şekilde büyümesine, geçmiş on yılda iki savaşa - muhtemelen daha kenarda bekleyen başka savaşlar da var - ve yüzbinlerce insanın ölümüne yol açtı. Terörizm bir taktiktir, düşman değil. Maneviyatı kırmak, bir saldırgana veya işgalci güce karşı direnme iradesini kırmak amacıyla sivil nüfusa saldırmaktır. Bir güç eşitleyicisi olduğundan dolayı 20. yüzyıldan 21. yüzyıla değin yaygın bir şekilde kullanıldı. Bir direniş hareketine veya yönetimde değişim arayışında olan bir gruba daha büyük ve daha güçlü olan muhalife saldırma imkanı da bahşetmektedir. Asimetrik çarpışma kabiliyetinden dolayı öngörülür geleceğe kadar bizimle birlikte olacağı söylenebilir.
ABD için hegemonya rolü arayışında olanlar, terörizm korkusunu sömürüyorlar. 11 Eylül elbette ki korkutucu bir olaydı ve bunun ardından Londra, Madrid, Moskova ve Bombay'da yapılan terör eylemleri, bir dava uğruna rastgele adam öldürmek için kendi hayatlarını feda edecek birey ve grupların her daim var olacağını hatırlatmıştır. Ancak terör saldırısı korkusu bir bağlama yerleştirilmeli ve devletin uzun vadede daha da zararlı olan hareketlerine gerekçe kılınmasına izin verilmemelidir. ABD'de olan tam da bu. Terörizm, Haklar Bildirgesi'nin kilit cüzlerini tahrip eden Vatanseverlik Kanunu ve Askeri Komisyon Kanunu'nun çıkarılmasına, ABD Başkanı şahsında çok güçlü üniter bir yürütmenin oluşturulmasına, devlet sırlarının yönetimin işlediği suçları örtmek için kullanılmasına ve her bir vatandaş hakkında daha fazla bilgi toplama niyeti güden devletin, bireysel mahremiyet hakkını sürekli ihlal ettiği bir güvenlik devletinin evrilmesine gerekçe kılındı.
Ayrıca terörizm, Saddam Hüseyin'in 11 Eylül tertipçileriyle buluştuğu gibi düzmece bir iddia üzerinden Irak savaşının da gerekçesi olarak kullanıldı. Şimdi de Washington'ın diğer ülkelerle ilişkisini tariflendirmek için kullanılıyor. Sudan gibi bazı ülkeler, öyle olmamasına rağmen terör destekçisi devlet olarak yaftalanıyorlar. Diğer bazı ülkeler de savaşı gerekçelendirmek uğruna terörle ilişkilendirilip itham ediliyorlar. İran şu an ilgi odağı; hassaten ironik olan şu ki bizzat İran, ABD-İsrail-Pakistan'ın açıkça desteklediği terörist grupların kurbanıdır. Teröre karşı korunma – dünyada savunma ve güvenlik sanayilerinde patlama denilecek çapta büyümeyi tetiklediği gerçeği şurda dursun - geçen on yıl zarfında bir dizi ülkede devlet ihlallerini haklı kılmanın gerekçesi oldu.
Barack Obama Amerikası neredeyse dünyanın geri kalanına karşı "uzun savaşa" giriştiğiden hatta selefinin başlattığı bu savaşı genişlettiğinden dolayı, terörizm sorununun gerçekte ne kadar ciddi olduğunu anlamak amacıyla devlet analizine başvurmak faydalı olabilir. Irak ve Afganistan'da savaş cephelerindeki askeri ve istihbari kaynaklardan gelen çok sayıda rapor var; ayrıca Dışişleri Bakanlığı yıllık "Terörizm Üzerine Ülke Raporları (2009)" Ağustos ayında yayınladı. Bu rapor, terörizm problemini ülke-ülke inceliyor. Teröristleri sayma zahmetine girmiyor ve amaçları hakkında hiçbir analiz ihtiva etmiyor ama teşhis ettiği ve ele aldığı çeşitli grupların öldürücülüğü ve erişimleri hakkındaki değerlendirmesi bakımından ilginç bir rapor. Hakikat şu ki ABD'nin terörist olarak nitelendirdiği grupların büyük bir çoğunluğu asla ve kat'a Amerika'yı tehdit etmiyor.
Terörizme başvuran çoğu grup, faaliyetlerini kendi ülkelerindeki yönetime veya işgalci güçlere saldırmakla sınırlı tutuyorlar; gerçek bir uluslararası erişimleri yok veya kendi mahalli yörüngeleri dışındaki hiç kimseyi tehdit niyeti taşımıyorlar. Uluslararası gündemleri ve hak iddiaları bulunan, teorik olarak ABD'yi tehdit edebilecek olanlar ise - Pakistan'daki el Kaide, Arap yarımadasında Yemen'deki el Kaide, İslami Mağrib'deki el Kaide ve Somali'deki el Şahab dâhil olmak üzere – bir avuç selefidir. Selefiler, misyonlarının tüm bir İslam dünyasını arıtmak ve evrensel bir halifelik kurmak olduğuna inanırlar yani muharabe meydanları hem islam dünyasıdır hem de devirmek istedikleri yoz rejimleri destekleyen dış müttefikleridir.
Askeri harekât veya askeri müdahalelere gerekçe kılınmak üzere düzenli olarak adı zikredilen el Kaide hizbi, ismen Usame bin Ladin tarafından yönetilmektedir (bin Ladin ölmüş olabilir) ve esasen Pakistan'da yerleşiktir. Afganistan'daki Amerikan askeri ve CIA, bu grup ve faaliyetleri hakkında bilgi toplamak için çok çalıştı. Ordu komutanlığı ve istihbarat câmiası tahminlerine göre Afganistan'da 50 ila 100 arasında, Pakistan'da ise birkaç yüz civarında el Kaide üyesi bulunmaktadır. Hepsi bu kadar. Ve bunların temsil ettikleri tehdit, aylık 7 milyar dolar mâliyetle 100.000 Amerikan askerini oraya bağlıyor. Bu her hangi bir kişiye anlaşılır görünüyorsa lütfen bana yardım edip matematikle izahını yapsın.
Aynı şekilde diğer selefi gruplar da son süpergüce bahse değer bir fenalık yapabilecek adaylar arasında değiller. En azından Dışişleri Bakanlığı raporuna göre durum böyle. Arap Yarımadası'ndaki el Kaide'nin (AYEK) 2009 yılında yabancılara karşı muhtemelen dört saldırı düzenlediği belirtiliyor. "25 Aralık'ta, Nijerya vatandaşı Ömer Faruk Abdulmuttalip, Detroit'te uçuştayken bomba patlatmaya teşebbüs etti. Abdulmuttalip Yemen'deki AYEK tarafından eğitildiğini kabul etti. Yabancı çıkarlara karşı üç terörist saldırı daha var: 15 Mart'ta, Yemen'in Şibam şehrinde yapılan bombalı intihar saldırısnda Güney Koreli dört turist öldü. 18 Mart'ta, Sana'a Uluslararası Hava Limanı'na Güney Koreli yetkilileri taşıyan bir konvoya bombalı intihar saldırısı düzenlendi. Haziran'da, Saada şehrinde dokuz yabancı kaçırıldı ve içlerinden üçünün hayatını kaybettiği teyid edildi. Diğer altı kişi ise yıl sonu itibariyle halen kayıp." Amerika'yı tehdit ettiği söylenen bir terörist grup işte bu; ayrıca adam kaçırma fiilini teröristlerin değil de fidye derdindeki mahalli aşiretlerin işlemiş olma ihtimalini de kaydetmeliyiz. İç çamaşırı bombacısı ise Yemen'deki iki el Kaide destekçesinin hava saldırısı sonucunda ölmesine misilleme olarak gönderilmiş gibi duruyor. Ron Paul'un şu veciz sözünü hatırlatıyor bana: "Onlar buradalar çünkü biz oradayız."
Rapor, Kuzey Afrika'da bir zamanlar kendisinden korkulan el Kaide bağlısı grubun Mağrib bölgesi dışında hiçbir eylemde bulunmadığını ifşa ediyor ki grup bu bölgede o veya bu şekilde onsekiz yıldır varlık gösteriyor. Grup 2009 yılı boyunca yirmiyedi kişiyi öldürdü. Maksadımız ölümleri küçük görmek değil ancak bu sayı, Irak'ta tek bir günde aşılıyor; ABD'nin kısa bir süre önce "görev tamamlandı" dediği Irak'ta sadece geçen Pazar 31 kişi hayatını kaybetti.
Afrika Boynuzu'na gelince, Dışişleri Bakanlığı el Şabab örgütünü "silahlı milislerden oluşma, pek çok üyesinin grup liderinin ideolojisine bağlı olmadığı tamamen farklı bir grup olarak" tanımlıyor. Bakanlık, bu grubun el Kaide ile bağlantısını "karşılıklı destekleyici söylem" diye nitelendiriyor. ABD'de panik yaratıcı bazı manşetlere rağmen, el Şahab mahalli düşmanlarının icabına bakmak gibi kendi problemleriyle meşgul ve ABD'yi hiçbir zaman hedef almış değil. Amerikalı bazı yetkililer ve medya yüzleri, doğdukları ülkeye dönen Somali kökenli Amerikalıların el Şahab'a katıldıkları ve terörist eylemlerde bulunmak üzere ABD'ye geri dönebilecekleri hakkında kaygılarını dile getirdiler fakat güncel tehdit, saptanmış bir gerçek değildir ve bir "faraziyeden" ibarettir.
Uluslararası terörizm hikayesi hemen hemen bu kadardır, hiç değilse ABD'ye taalluk eden kısmı itibariyle. Birçoğu mahalli yetkililerden kaçmakta olan veya mağaralarda saklanan tatminsiz ve bağnaz birkaç yüz kişi, baş ağrısından daha fazla bir şeydir fakat ciddi bir tehdit teşkil etmezler. İçlerinden sadece pek azı New York metrosunda kendilerini havaya uçurma fantezisi kurmaktadır ki vizelerini alıp yola çıkmış olduklarını, gübreden yapılmış bir bombayı çalışır vaziyete getirip Lexington Avenue hattını bulabildiklerini varsaymalıyız. Birçok cephede sonsuz savaşlar açarken terörizmin bir yılda trilyonlarca dolar harcanmayı hak eden bir tehdir olup olmadığına okuyucu karar vermelidir. Bir de yurdu güvenli kılma sürecinde ölmek zorunda olan Amerikan askerleri ve yerli ahali var; ve tabi bir de tam bu esnada yurdun gaddar bir ulusal güvenlik devletine dönmesi var. Hakikatte tehdit bile denilemeyecek bir tehdide karşı bu son derece aşırı tepkiyi tersine çevirmeye başlamak için akl-ı selime dönmek ve denizaşırı 761 üsteki askerler geri getirmek önerilebilir.
Dünya Bülteni için çeviren: Ertuğrul Aydın