Tarih dediğimiz olguyu bizim dışımızda, keşfedilmiş ve keşfedilmeyi bekleyen olaylar dizgesi olarak görürsek kendimizi hafife almış oluruz. Burada belki “kendini bilen Rabbini bildi” düsturundan yararlanabiliriz. İnsan, Dünyamızın, yaratılmışlar aleminin solundaki birdir.Dünyaya anlam katan varlıktır. Böyle bir varlığın öznesinin ne kadar kuvvetli olacağını takdir edersiniz. Dünyamıza anlam veren bizim bakışımızdır. Ne kadar
çok bakış açısı vardır ! Burada konumuz olan Tarihe bakarken insan faktörünü, görüş açısını ayrı tutmaya çalışmak, bizi varlığın temel bir niteliğini göz ardı etmeye götürür.
Belki bu nedenle Tarih, ideolojilerin at koşturduğu bir alan olagelmiştir. Fakat biz burada daha temel bir durumdan söz ediyoruz. Bu alanın alışılmış konularından birisi : objektiflik. Bir yazar, kendini bir kenara alıyor ve kaynaklara dalıyor. Artık kaynaklarımız ne söylerse bize onları aktarıyor. Biz de tarafsız bir tarihçinin çalışmasından doya doya
yararlanıyoruz. Böyle bir şey olabilir mi ? Platon’u, Aristo’yu okuduğumuzda, dönemleriyle ilgili bilgi edindiğimiz kadar, onların döneme bakışlarını da öğreniriz.
Homeros destanının antik Yunan’a bakışıyla günümüz arkeologlarınınbakışı gayet farklıdır. Daha dün Cemal Reşit Rey’de S. Hüseyin Nasr’la birlikte Harvey Cox’u dinledik. Kendisi Hıristiyan İlahiyatçıdır. İncil’in “her yazarın bakışını yansıtan 60 çeşit yönü olduğunu” söyledi. Bunun bir zenginlik olduğunu düşünüyordu. Allah tarafından yazdırılmış “tek yüzlü” bir kitap değildi.
Şu halde İncil’de yazarlarını görüyoruz. Keza İbni Hişam’ın Siyerini kendisinden ayrı düşünemeyiz. İbni Kemal bize Kanuni Devri kadar kendi görüşünü de aktarır. Piri Reis bizdendir ama biz onun dünyasına yabancıyız. Mevcut donanımımızla Cihannuma’daki, hatta Marifetname’deki dünyayı benimseyemeyiz. Belki anlayamayız. Ama kültürel varlıklarımızı savunma duygumuz onları sahiplenmemizi sağlar. Naima tarafsız bir tarihçi miydi ? Kendisinin böyle bir iddiası olduğunu sanmıyorum. O dönemde böyle bir konu yoktu.
Dönemi hakkında bize bilgiler sunuyor. Aynı zamanda kendi dünya görüşünü sunuyor. İnsanlıktarihi hakkında çeşitli yorumlar bulunmasının temelinde insanın kendisi
yatıyor. Bunu bir kez kabul ederseniz işiniz kolaylaşır.
Thomas Kuhn, Bilimsel Devrimlerin Yapısı adlı eserinde insan düşüncesinde paradigmaların önemini ortaya koyalı çok zaman oldu. Fakat bakıyorum da bir çok kimse hala 19. Yüzyıl pozitivizminin ürünü olan objektiflik anaforuna kendini kaptırıyor.
Ulus bazında bize dayatılan konulardan birisi şu Ermeni meselesi. Zannediliyor ki kaynaklardan, belgelerden araştırıp ortaya koyabilirsek, bütün dünya haklı olduğumuzu anlayacak. Peki onların elinde,o kadar Ermeni’nin soykırıma tabi tutulduğuna dair belge var mı sanıyorsunuz ? Bu belge ve fotoğraflar bizlere niçin
hitap etmiyor ?
Hayır. Onlar, bu katastrofik dönemi soykırım olarak kabul etmeyi ulusal kimliklerinin bir gereği sayıyor. Yoksa bizdeki “ihanet” kavramı gibi bir kapsama alınabilirler. Dünya Hıristiyanlığının durumu da aynı. Kendilerini Hıristiyan milletinin mensubu olarak görüyorlar ve bu aidiyetin gereklerinden birisi, Ermenileri her halükarda savunmaktır. Belge trafiği çok dar bir kesimde söz konusudur ve onlar da mevcut kanaatleri destekleme mahiyetindedir. Kendimizi belge fetişizmine bırakmış giderken hem önyargı ve paradigmaların hem de teorik yapının önemini ihmal ediyoruz. Okumuş okumamış
tüm Ermeni ulusunun aynı görüşü paylaşıyor olması, içlerinden hakkaniyet namına
farklı sesler çıkamaması bir rastlantı olabilir mi?. Durum bizim için de aynı.
Yaşadığımız dünya ve coğrafya bizi şu veya bu yaklaşımı vatan borcu olarak benimsemeye götürüyor. Bunu bir zaaf değil bir olgu olarak sunuyorum. İnsan olarak doğamızda böyle bir şey var. Tarihe bakışımızda yaşadığımız ortamda bize
yüklenen düşünce enstrümanlarımız var. Diyorum ki bunları yok saymak yerine, bir düzene koyup verileri öylece değerlendirmek daha yararlı olacaktır.
Teorik yapının bir düzene girebilmesi için öncelikle bunun varlığının ve öneminin kabul edilmesi gerekir. Tarihle ilgilenenleri önemli bir eksiğinin işte bu düşünce enstrümanları olduğu kanaatini taşıyorum. Sosyal bilimlerde bu konuda yardımcı olabilecek disiplinler bellidir. Geçmişi değerlendirirken, öncelikle geçmişten günümüze felsefe ve düşünce akımları iyi incelenmelidir.Kültürel kodlar çözülmeye çalışılmalıdır. Onları dikkate almadan yola çıkarsanız kendinizi sürekli bir kısır döngünün içinde bulabilirsiniz. Görüşlerinizi kabul ettirmek için boş yere çabalar durursunuz.