27 Nisan gece yarısı mesai yapmıştı en son, dükkan!..
Toptancı müşteriler o saatte dahi malı kapış kapış yağmalamışlardı adeta…
Uzun zamandır, bu ürünü dört gözle bekleyen mahviller mal bulmuş mağribi gibi saldırıp, adeta kapış kapış ettiler yeni çıkan son teknoloji ürününü…
Ve tüm piyasa canlandı, canla başla mesaiye başladılar…
Herkes kendisine uygun bedende beyinde ve fikirde öğütüp işleyip sundu …
Görsel medya, gazeteler, bayrakçılar, sucular herkes bayram etti… Nasiplendi…
Partisini ne meclise, ne de seçimlere sokamayan Mumcu uzun süredir beklediği Mehdi sanki gelmişte, o zamana kadar tabiilerini uyaran peygamber edalarında ben size dememiş miydim bakışları savurdu etrafa…
Ürünün rüzgârı piyasada öyle bir esti ki…
Kısa süre içerisinde amaç hasıl oldu…
Dükkan kapandı…
Artık iş, piyasanın diğer toptancılarına ve müşterilere kalmıştı...
Dükkandan alınıp, yoğurulan... içine bol miktarda tehdit, ip, kan, tabut, mazot, medya desteği, son ana kadar iktidar lehine çıkan 1 puan fazlayı, içinde barındıran anketlere bile aşağılayıcı hakaretler içeren, hatta Tarhan Erdem'i kafayı yemek ya da iktidardan bu sonuç için ekstra ücret aldığına dair imalar, televizyon programları, birleşmeler, ayrılmalar, seçim ittifakları barındıran...
Tam canhıraş bir toz bulutu içerisinde geldi 22 Temmuz tarihi...
Tüm toptancılar mevcut pozisyonunu üç aşağı beş yukarı korumayla beraber, DYP ve ANAP yerini MHP ye bıraktı...Bağımsızlar ve CHP kontenjanından DSP li yeni vekillerle beraber, taze bir meclis oluştu...
Ortalık bir süre sessizliğe büründü...
Baykal kısa bir süreliğine inzivaya çekildi...
Bağımsızlardan, oylarını neredeyse iki katı kadar arttırmasına rağmen, umduğunu bulamadığı için hayal kırıklığına uğrayan, MHP ye kadar değişik değişik değerlendirmelere şahit olundu...
Kısa sürede suçlu bulundu...
Satacağı politikacılara, bir kaç torba kömür ve bir kaç paket makarna kadar değer biçen halk suçluydu...
Herkes konuşuyor, mahçup olması gerekenler üst üste, halka hakaretler yağdırıyorlardı...
Halk için, bunun fazla da önemi yoktu doğrusu... Ne ilk ne de son olmayacaktı bu alıştıkları tavır...
Ama hiç birşeyi değiştirmeyen, sonucuyla da mevcut düzenin bir 5 yıl (erken seçim olmazsa) devamını sağlayacak olan seçim ne işe yaramıştı ki?..
Gene bir yoklama çekilse, ufaktan bir kapı tıklatılsa mıydı ki?!.. Belki içerden bir 'esas duruş' emri gelebilir miydi?..
Herkesin gözü dükkan'daydı...
Dükkan kapalıydı...
Ama olsun, fırsat bu fırsattı... Hazır bir kokteyl, misafirperver bir dükkan sahibi... Herhalde bir cevap alınırdı değil mi?..
-Dükkan hâlâ kapalı mı efendim?..
-Dükkan temelli kapalı değil!..
Peki ne satılır kaça satılır bu dükkanda?..
Daha çok, dört tarafımızdaki komşularımızla alışveriş yapar... Otuz yıldır 'dükkan'a musallat olmuş devamlı müşterileri(!) vardır...Onları ağırlar... Tüm ülkenin etinden kemiğinden katkısından oluştuğu için, tam bir Türkiye A.Ş dir... Herkes sever, takdir eder, toz kondurmaz, göz bebeğidir herkes için...
Ama nedense içselleştirilemeyen tuhaf bir demokrasi anlayışı mevcuttur...
Eskiden 'dükkan'ı birinci dereceden yönetmiş birisi bile, sivillerle gereğinden fazla haşır neşir olduğu an itibarıyla, kışlalara verilmiş ismi silinir... Ya da mevcut yıllıkta müstehzi bir farklılık 'site müdavimlerinin' dikkatinden kaçmayabilir...
Peki bu dükkanda fiyatlar nasıl?..
Demokrasi'nin piyasa değeri ne kadar mesela?
Tamamen sivi bir anayasa'nın rafa konma ihtimali var mı tamamen?..
İnsanların farklılıklarının, o farklılıkların getirdiği kangrenleşmiş mağduriyetlerin piyasa değeri?..
İşte tam da bu sırada 'dükkan ortaklarından' birisi... Kulağa inanılmaz hoş gelen, pek de alışık olmadığımız türden açıklamalar yaptı...
-Bizler için en büyük engel, tüm farklılıklarımızı, vatan sevgisi potasında bir türlü eritememek ve birbirimizi yeterince anlamaya çalışmamaktır.
Tutup bu güzel cümleleri herhalde tamamen sivil alana devşirmeye çalışmak, tek taraflı işte budur narası atmak haksızlık olur...
Sivillerin de herşeyi ellerine yüzlerine bulaştırdıkları, ondan sonra da 'dükkan sahiplerinin' gözlerinin içine bakıp bekleyip, adeta nerede kaldı 'son mamûl' tarzı beklentileri hiç eksik olmadı bu Ülkede...
Dolayısıyla, siviller tarafından sınır bekçiliği bir türlü yapılamayan bir demokrasi sınırının, 365 gün 24 saat sınırda canıyla kanıyla, coğrafyasının sınırlarının bekçiliğini yapan, dükkan sahipleri tarafından en azından bir alışkanlık olarak bile olsa arada bir 'ankara sınırları içerisinde' operasyonlara maruz kalması şaşırtmıyor insanı...
Nasılsa, 22 Temmuza kadar...
-Şışşşşt arkadaşlar!.. Burası sınır içi... Yanlış 'öte harekatı' yapıorsunuz dendiği de çok nadir oluşan bir gerçekti...
İşte böyle bir ortamda... Dükkan kapalıyken... Herşey normal sürecinde işliyorken...
Hep dükkanın sivil siyaset yapmayı beceremeyen, 'kadrolu tehditkârı' yeni ürün beklentisini dillendirmez ya!..
Bu sefer, bu talebi andıç madalyalı, kementçi siyasi dostu, resepsiyonların vazgeçilmezi, duyulmayan seslerin müteercimi bir gazeteci dillendiriyordu...
-Dükkan hâlâ kapalı mı efendim?..
-Dükkan temelli kapalı değil...
Allah zaten Dükkan'ı temelli kapattırmasın... Dükkan milletindir... Millet de dükkanın...
İstenen sadece, içpiyasaya o dükkan'ın hile hurda olmadan, süte su, demokrasiye muhtıra, sivile postal, yok ayışığı, sarıkız, günlük, dijital, postmodern, hiç bir şekilde son kullanma tarihi dolmuş ürünlerin piyasaya sunulmadan, gerçek amacına yönelik ebedi olarak açık kalmasıdır…
Bir babanın sürekli bağırıp, çağırıp, patakladığı, yaptığı her işe müdahale ettiği, senden adam olmaz dediği bir çocuğu düşünün...
Genelde kekeme olur, babasının yanında konuşamaz, eli ayağına karışır, kendi kendine sağlıklı kararlar alıp uygulama yerine, acaba babam ne diyecek korkusu yaşar...
Bizim demokrasi çocuğumuz maalesef böyle bir durumda...
O yüzden ümitlendirmişti bizi 'dükkan ortakları'ndan bir tanesinin farklılıklara tahammül ve birbirimizi anlama çabasına çağrısı...
Ama akabinde, 28 Şubat da Sincan'da tankları yürüten başka bir 'dükkan çalışanı' cesaret madalyasıyla taltif edilince, o kadar da ümitli olmalı mıyız diye ismime rağmen bir kere daha düşünemeden edemedim!..
Bu ülkeye sivil anayasa’lardan önce…
Sivil anakafalar hakim olmalı!