MGK Başkanı ve Genelkurmay Başkanı Org. Kenan Evren, Kara Kuvvetleri Komutanı Org Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Org Tahsin Şahinkaya, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer ve Jandarma Genel Komutanı Org Sedat Celasun..

Bir döneme imzasını atan bir ekip...

Gözü kara, cesur, girişken, uyumlu, kudretli...

Tek kanallı, siyah beyaz televizyon dönemlerinin, şimdiki zamana göre daha kolay bir darbe ortamından istifade eden silah arkadaşları...

Darbeleriyle, Anayasa'larıyla, refarandumlarıyla, astıkları, kestikleri, getirdikleri ve götürdükleriyle... Tam da Amerika'lıların "Our boys did it" 'bunu bizim çocuklar yaptı...' tesbitini haklı çıkaran, darbe zemininin oluşması için, yiten canlara göz yuman fedakâr vatan evlatları...

Her olayı kendi içerisinde değerlendirmek gerektiği düşüncesi ve bir kısmı rahmetli olmuş, bir kısmı sembolik açıdan ak sakallı 'bilge ressam' olan insanlara giydirmenin çok da cezbedici olmadığının farkında...

Şayet yeni bir 'rejim değişikliği' (!) olur da...

Sivil bir Anayasa'mız olursa...

12 Eylül askeri yönetiminin sorumlularının da yargılanması gündemde...

Geçici 15. maddenin kaldırılması durumunda MGK üyelerinin tamamı, haklarında dava açılırsa yargılanabilecekler ve zaman aşımından da yararlanamayacaklarmış!..

Yani, daha önce Kenan Evren yargılansın diye dava açan avukat, dahası bu dava yüzünden, avukatlığı gitmiş olan zat, bu noktadan hareketle eski sıfatını alıp, mesleğe dönebilir mi konuşmak için biraz erken...

Hayatta kalan insanların bir darbeden 27 yıl sonra yargılanmaları ve cezalar alması ne getirir, ne götürür... Yaş haddinden evinde cezasını çekme gibi şahsa özel, hukuk servisleri yapılan ülkede bu ne kadar mümkündür bilinmez de...

28 Şubat gibi,  post modern...

27 Nisan gibi, 'iş görev emri güncellemeleri' hangi statüye oturtulur!.. Allah bilir...

Belki bundan sonrası için bir faydası olabilir diyelim...

***

Sivil Anayasa, Kürt milletvekillerinin tuhaf çıkışları, terörle mücadelede üç ay eğitim almış çocukların yerine, dört dörtlük eğitimli uzman komandolar görevlendirilmesi, İsrail'in Suriye'yi vurup, yakıt tanklarını topraklarımıza bırakması, Cumhurbaşkanı'nın makamına, komşularının ona alışma süreci derken...bir harala gürele gidiyoruz.

Laiklikle çatışmayan, sistemi silkelemeyen, zararsız her türlü dini vecibe'ye baş üstüne(!) diyen bir toplumda...

Onbir normal ayı geçtikten sonra, o ayların en önemlisine kavuşmaya bir kaç gün kala...

Allah'ın emirlerine siyasi gözlüklerle, ideolojilerle, menfaatlerle, düşmanlıkla ve cehaletle bakmayan...

İnsanların safiyane duygularla ibadet niyetleriyle yaptığı ritüelleri, aşağılamayan ve ayırım vesilesi yapmayan...

Başka konulardaki uzmanlığın, din için konuşma ve ahkâm kesebilme hakkı verdiğini sanan ukâlâ tayfa dahil...

Kafalardaki kutsallar sıralamasını, insanlara dikte ettirmeye kalkmayan...

Doğumda eşit... Ölümde eşit... ve açlığı hissetmede eşit, insanların...

İftar sofraları ve mekanları her ne kadar eşit olmayacaksa da...

Bu güzel aydan alabilecekleri feyz, bereket ve manevi değerlerin...

Özellikle onbir ay boyunca hedef tahtasına bir şekilde ve her vesile oturtulan,  gündemdeki olaylarla alakası sadece 'inanç hassasiyeti' , olmasına rağmen, yargısız cellatların yaptığı genellemeyle, 'günah keçisi' olarak her daim kurban edilmeye alışık insanlar için, umalım ki bir soluklanma ayı olsun...

Sadece o da işin künhüne vakıf olabilir, yakalayabilirsek...

Açlığın ruh üzerindeki etkisi kadar, açları anlayabilmemiz olası...

Umuyorum, bir şekilde...

Coğrafyamızda bize komşuluk eden ülke insanlarının, her gün onlu, yirmili, otuzlu, yüzlü sayılarla ölmelerinin nasıl bir şey olduğunu da anlamamıza ve bir kere daha yeryüzü mazlumları için düşünmemize vesile olur bu güzel ay...

Hayırlı Ramazanlar...