AB'ye katılım yolunda Türkiye'nin kaydettiği ilerleme son yıllarda bir hayli azaldı. Öte yandan, bazı büyük engeller hâlâ geçerliliklerini korumakta. Avrupa Komisyonu'nun 6 Kasım tarihinde yayınladığı son ilerleme raporu, önceliklerin geçen senekilerle aynı olduğunu göstermekte.

Paradoksal olarak, gelecek, o kadar kasvetli görünmüyor: Hükümet ileriye dönük büyük adımlar atmak için iyi bir konumda. Geçen sene, Türkiye için zorlu bir yıl olmuştu. Ordu ve AKP arasında bazı tartışmalar yaşanmış ve seçimler dikkatleri reformlardan başka bir noktaya çekmişti. Avrupa'da bu konu anlayışla karşılanmakta, ancak bu engelleri ortadan kaldıran ilerlemeler beklenmektedir.

Hâlâ önümüzde duran büyük göreve geri dönmeden önce, komisyonun önemli alanlarda birtakım ilerlemeler gözlemlediğini göz önünde bulundurmamız gerekiyor. Çocukların çalıştırılmasına karşı mücadele meyvelerini verdi. Son yedi yılda, çalışan çocukların oranı düşüş gösterdi. Aynı zamanda hükümet, kadınlara şiddete karşı düzenlenen bir kampanyada yer alarak cinsiyet eşitliğine bağlılığını gösterdi. Bu gelişmelere, Türkiye'de ve özellikle sosyal-ekonomik yönlerden az-gelişmişlik içinde bulunan Güneydoğu Anadolu'da son derece ihtiyaç duyulmaktaydı. Birçok konuda, faaliyet durumu geçen senekine benzemektedir. Dinî azınlıkların hakları, hâlâ uygun düzeyde değildir. Azınlıkların sınırlı boyutu ve mütevazi talepleri, hükümeti bir an önce bazı düzenlemeler yapmaya sevk etmelidir. Dinî topluluklar, ibadet haklarından tam anlamıyla yararlanabilmek için kendi çalışanlarını ve kendi mülklerini kullanma olanağına ihtiyaç duymaktadırlar.

Geçtiğimiz sene boyunca, hayati önem taşıyan ifade özgürlüğü konusunda çok az şey yapıldı. 301. maddenin kaldırılması veya yeniden düzenlenmesi, müzakerelere devam etmek için son derece gereklidir. Hem AP hem de Komisyon için, bunun mutlak bir önceliğe sahip olduğu açıktır. Komisyon üyesi Rehn, ilerleme raporunun sunumu vesilesiyle, İnsan Hakları ve Adalet Müzakere Bölümü'nün, bu "meşhur-adı kötüye çıkmış madde" değiştirilmeden açılamayacağını vurguladı. Sabır tükeniyor: Türkiye'nin AB'ye katılımını savunanlar, tekrar tekrar 301'in kaldırılmasını talep ediyor. Mesela Kürtçenin kullanımı veya orduyla ilişkiler gibi hassas konuları ele alan, kamuya mal olmuş kişiler için, Türklüğe hakaretten dolayı suçlanma veya mahkûm olma tehdidi son derece gerçek. Bu tehdit, kendi kendini sansürlemenin sansürcülükten bile daha önemli olduğu bir atmosfer oluşturuyor. Bir bütün olarak Türk toplumu, ifade özgürlüğünün eksikliğinden dolayı sıkıntı çekiyor. Tartışmalı fikirler, Türkiye'yi güçlendirebilir, öte yandan korku şu anda kamu tartışmalarını bastırıyor-boğuyor-baskı altına alıyor. Bakan Mehmet Ali Şahin'in, hükümetin bu sene sonundan önce 301. maddenin değiştirilmesine yönelik bir tasarı önereceğine ilişkin açıklaması, bu bağlamda büyük bir önem taşıyor. Hükümet ve parlamento, 301. maddeyi iyileştirirken, asıl hedefi göz önünde bulundurmalı: İfade özgürlüğünün garanti altına alındığı açık bir toplum oluşturmak. Yapılacak reform ortaya çıkan suçlama fırtınasını yatıştırmalıdır.

AB, PKK saldırılarını açıkça kınamaktadır

Ordunun oynadığı rol, katılım sürecinin üzerine bir gölge düşürdü. Ordunun nisan ayında yaptığı kaygı verici açıklamalardan kaynaklanan tehditler, Türkiye ve Avrupa'daki insanları şoke etti. Şaşkına çevirdi. Dolayısıyla, komisyon Kopenhag Siyasi Kriterleri'nin bu önemli bölümünde, olumsuz bir eğilimi rapor etmek zorunda kaldı. Bir kurum olarak ordu her zaman için siyasi süreçlere müdahale etmekten kaçınmalı. Düşük bir ihtimal olsa da, siyasetin askeriye tarafından devrilebileceğine dair izlenim, Türkiye'nin benimsemek-dönüşmek istediği parlamenter demokrasi için uygunsuz kaçıyor. Hiç şüphesiz, ordu Türkiye'de son derece saygı duyulan bir kurum. Sınırları koruma ve terörizmle savaşma konusunda ordudan çok şey beklenmekte ve talep edilmekte. Ancak durum böyle olsa bile, bu, reformları geciktirmek için bir bahane olamaz. Tam bir sivil kontrol son derece gerekli. Türkiye'nin özel konumu da dikkate alındığında, bu durum da yavaş ancak istikrarlı bir ilerlemenin gerektiği, orta vadeli bir hedef olarak hâlâ geçerliliğini koruyor.

Terörizm, Türkiye için son derece ciddi bir sorun. AB, kısa bir süre önce gerçekleşen ve hiçbir haklı nedeni bulunmayan PKK saldırılarını ağır bir dille kınamaktadır. Bu saldırılar, Türk ordusunun Irak'a girmesini sağlamak amacıyla yapılmış gibi görünmektedir. Bu, her iki ülkedeki çatışma ortamının ve istikrarsızlığın daha da tırmanışa geçmesine olanak sağlayabilir. AB, açık bir şekilde Türkiye'den "oransız şiddet"ten kaçınmasını talep etmiştir. Hem Türkiye'yi desteklemek, hem de Türkiye'yi PKK'nın kurduğu tuzağa doğru yürümekten caydırmak isteyen, tüm Avrupa kurumlarının aynı kelimeleri kullanması dikkat çekicidir ve kesinlikle tesadüf olmaktan uzaktır.

PKK bilinçli olarak, DTP'nin seçilmiş temsilcileri ve Türk yetkililer arasındaki, Kürt meselesine yönelik yapıcı görüşmeleri engelleme peşindedir. Her iki tarafta, şiddet yüzünden şovenist duygular alevlenmektedir. Bu durum, Kürt meselesi için uzun vadeli bir çözümü imkânsız hale getirebilir. Aslına bakılırsa, eşit derecede hem ekonomik, hem de kültürel boyut taşıyan birçok zorluk mevcuttur. Bu nedenlerin bir kısmı, Güneydoğu Bölgesi'nin diğer bölgelere oranla ekonomik olarak daha az gelişmiş olmasında yatmaktadır. Diğer bir kısmı da, Kürt dilinde iletişim kurma ve Kürt meselelerini tartışmaya ilişkin hukuki ve adli engellerle bağlantılıdır. AKP'nin Kürt seçmenlerden aldığı yüksek oy oranı (% 60) ve DTP'nin Parlamento'da temsil edilmesi umut vaat etmektedir. Her iki taraf da, etkin bir şekilde PKK stratejisine birlikte karşı koymalı ve Kürt meselesine ilişkin bir çözüm üzerinde çalışmalıdır. AKP, daha önceki hükümetlerin her Kürt'ü aynı kabul ederek yaptığı hatayı tekrar etmemelidir ve DTP ile PKK arasında net bir ayrım yapılmalıdır.

Öte yandan DTP, kendisini açık bir şekilde PKK ile arasına mesafe koyarak durumu kolaylaştırmalıdır. Parti, Kürt meselesinin çözümü için ortaya koyacağı stratejinin, PKK'nınkinden tamamen farklı bir strateji olduğunu net bir şekilde ifade etmelidir. Demokratik, şiddetten uzak bir çözüm, kalıcı olmak ve terörizm veya bölücülük için hâlâ var olabilecek desteği yok etmek için fırsat sunan tek çözümdür. Avrupa Komisyonu, Türkiye hakkında adil bir rapor yayınladı. Hayati konulara ilişkin ilerleme eksikliğine yönelik eleştiriler, Türkiye'nin AB'ye katılımının öneminin ifade edilmesiyle dengelendi. Komisyon, Türkiye'nin üyeliğinin, Batı ve İslam dünyası arasında benzersiz bir bağlantı kurmasından ötürü, AB için anahtar stratejik bir önem taşıdığının altını çizmektedir. Bu nedenden ötürü, AB sözünü tutmalı ve gerekenden fazla engel çıkarmamalıdır-gerekenden fazla talepte bulunmamalıdır.

Şu anki durum umut vaat etmektedir. Türkiye'ye yönelik Avrupa septisizmi, yarım sene öncesine göre bir miktar azalmıştır. Türkiye'nin üyeliği karşısındaki Fransız direnişi bir parça gücünü kaybetmiştir ve AB bünyesindeki diğer ülkeler, Türkiye'nin katılımına yönelik yenilenmiş bir bağlılık göstermektedir. Türkiye'nin bu momentumdan yararlanmasının ve AB'ye katılım yönünde daha fazla adım atmasının vakti gelmiştir. Türk hükümeti, PKK'nın ve kısa bir süre önce yaşanan terör saldırılarının kendisini esir almasına müsaade edemez; hükümet reform sürecini devam ettirmelidir. Bu sadece AB'nin değil; her şeyden önce Türkiye'nin kendi çıkarınadır.