Dünya Müslümanları, bu yıl, bereket ve ibâdet iklimi Ramazan Ayı'na; 11 Eylül 2001'de Amerika'nın ekonomik merkezi ikiz kulelerle güvenlik merkezi Pentagon'a gerçekleştirilen saldırıların yıldönümü münasebetiyle yapılan anma törenlerinin, tartışmaların ve bu eksenli kaset savaşlarının gölgesinde giriyor.
11 Eylül sonrası yapılan propagandaların etkisiyle Müslümanlar, savunma pozisyonuna çekilerek özür dileyici tavırlar geliştirdiler hep. Bu yüzden de bu olayın ne cins bir olay olduğunu yüksek sesle tartışamadılar, sorulması gereken önemli meseleleri gerektiği gibi soramadılar. Hâlâ da öyle.
Olayın arkasındaki sis perdesini aralamak için sorulan sorular ya komplo teorisi ithamlarıyla bastırıldı ya da 11 Eylül saldırısına destek sadedinde yargılandı.
Bush ve neocon avanesinin siyasi gücü, medyayı kontrol yeteneği zayıfladıkça çok açık olan ama sorulamayan sorular Batı'da da sorulmaya başladı. Bunu önemli kalemler gündeme getirdikçe sis perdesi daha çok aralanacaktır.
The Independent gazetesinin dünyaca meşhur Ortadoğu muhabiri Robert Fisk, 25 Ağustos 2007 tarihinde; "11 Eylül 'gerçeği'ni dahi sorguluyorum" (Even I question the 'truth' about 9/11) başlıklı önemli bir makaleye imza attı. Bu makalede Fisk, cevaplanması gereken soruları gündeme getirmiş, kendisinin komplo teorileriyle işinin olamayacağını belirttikten sonra, sorduğu sorularla, bize gösterilen fotoğrafla hakiki fotoğrafın örtüşmediğini ortaya koydu.
Daha yaşarken efsâne olan bu önemli gazetecinin ortaya getirdiği şüphelerin gündeme bomba gibi düşeceğini sanıyordum. Takip edebildiğim kadarıyla beklentim oranında bir akis bulamdı yazı.
Ama bu gelişme şunu gösteriyor ki, 11 Eylül'ün arkasındaki sırlar çok uzun süre gizlenemeyecek. Bu olayın aydınlanması, kimlerin neden, ne kadar sorumlu olduğunun ortaya çıkması çok önemli.
Bilindiği üzere bu saldırılar bahane edilerek önce Afganistan sonra da Irak işgal edildi. Eğer bu işgaller başarılı olsaydı Süriye ve İran'ın da şimdiye kadar benzer saldırılara muhatap olacağını söylemek pekâlâ mümkün.
Küresel işgal hareketinin temel meşru dayanağı, dünyanın tek süper gücü ABD'nin evinde vurulmasıydı. Bu, özelde Ortadoğu'yu ve Müslümanları ilgilendiren bir sorun gibi dursa da genelde bütün dünyayı yakından ilgilendiriyor. Zira, enerji kaynaklarını, onların dünya piyasasına aktığı güzergâhı kontrol etmek başta Çin, Rusya ve Hindistan olmak üzere Amerika'ya rakip olabilecek muhtemel tüm potansiyel güçleri ofsayta düşürmek anlamına geliyordu. Bu yüzden11 Eylül'ün meşru gerekçesinin her yönüyle ortaya çıkarılması gerekmektedir.
Diğer yönüyle ise direkt Müslümanları ilgilendiriyor: 11 Eylül saldırılarıyla İslâm Dinî hedef hâline getirildi. İslâm'ın terörü beslediği, kılıç zoruyla dünyaya yayıldığı en üst perdeden dile getirildi. Bunu hem siyasiler hem de gerek Katolik ve gerekse Protestan din adamları iddia ettiler. İşi fikir ve sanat özgürlüğü adına Aziz Peygamber'e (sav) küstah çizgilerle saldırıya kadar vardırdılar.
Terörle yaftalanan barış dini İslâm'ın Batılı halklar nezdinde hüsnükabûlü engellenmeye çalışıldı. Önce Batı'da sonra da Müslüman ülkelerde dindarların siyasi, toplumsal ve eğitim alanındaki meşru talepleri bastırılmaya çalışıldı.
İslâm Üniversitelerine kadar müdâhale edip; tefsir, hadis, fıkıh derslerinin içeriğinin değiştirilmesini bile talep edebildiler. Batı medeniyetine ters düşen, eleştiren ne varsa ders müfredattan ayıklanmasını buyurdular.
İşi o kerteye vardırdılar ki, İslâm ulemâsını radikal eğilimli addettikleri hareketleri ve dâvetçileri kamu önünde karalamaya ve onları tekfir etmeye zorladılar. Direnen bütün güç merkezlerini toplumdan tecrit edip yalnızlaştırmayı denediler. Tabiî, bu baskılara boyun eğen insanlar da çıkmadı değil.
Hem küresel çapta hem de lokal bazda baskıların haddi hesabı yoktu. Temel proje; bireysel hayatta daha az dindarlığı gerçekleştirip daha fazla dünyevîliği teşvik etmekti. Bunun neticesi olarakta toplumsal hayatta İslâm'ı daha az görünür kılmaktı.
Bu süreç kimileri için çok sıkıntılı geçti. Müslümanlar mevziler kaybettiler. Ama onlar da her istediklerini gerçekleştiremediler. Hele İslâm'ı kalplere hapsederek canlı hayattan dışlamayı hiç başaramadılar.
İşte, şimdi Ramazan Ayı'na giriyoruz. İslâm'ın toplumsal hayatta en görünür şekilde tezâhür ettiği ibâdet ayına.. Bu sene 11 Eylül'ün gölgesinde giriyoruz, ama, 11 Eylül'le İslâm'a kurulan tuzakların işe yaramadığını hem onlar hem biz tanıklık ediyoruz.
Not: İdrak üzere olduğumuz Ramazan Ayı'nın gazetemiz okuyucularına ve tüm Ümmet-i Muhammed'e Yüce Mevlâ'dan hayırlar getirmesini temenni ediyorum.
Kaynak: Vakit