Malezya'ya çıkarma yapmış medya mensuplarımızın, birkaç gün içinde, bu ülkenin kompleks sosyal ilişkiler ağını; sosyo-kültürel temellerini, din-devlet ilişkisini yakaladıkları birkaç fotoğraf karesine objektif (!) habercilik adına sıkıştırabilmeleri, doğrusu takdire şâyan bir yetenektir! Lâkin, onların bu üstün yetenekleri vakadaki gerçekleri değiştirmemektedir:
Bu ülkenin İslâmcılarının din yorumu, siyasi projeleri Türkiye İslâmcılarını tatmin etmez. Türkiye İslâmcılarının duruşu da Malezyalıları. Ancak biribirlerini anlamaya çalışabilir, istifade edebilirler, o kadar. Zira tek dinden bahsediyor olsak da İslâm'ın ete kemiğe büründüğü farklı sosyal, tarihî, coğrafî ve konjontürel gerçeklikleri gözardı edemeyiz.
Bunları ıskalayanlar analiz yapmıyorlar, siyasi bir projenin gereği olarak Türkiye'deki dönüşüme tepeden inme "şablon" giydirmeye çalışıyorlar, korku üretip bu değişim sürecinin önüne geçmeye uğraşıyorlar.
İşin bir diğer traji-komik boyutu ise, yorumlarından medet umdukları Malezya laiklerinin "laiklik" anlayışına hiç değinmemeleri. Onlara laiklikten ne anladıklarını da sorsalardı ya? Asıl farkı o zaman görürlerdi. Çünkü onların laiklik anlayışı bizim jakoben laikçileri hiç mi hiç kesmez. Buradaki laiklik anlayışı Anglosakson geleneğinden beslenmiş daha modern, daha liberal; farklı dinlere, ideolojilere, hayat tarzlarına saygılı bir laikliktir.
Türkiye gibi eski Fransız jakoben laikliğine takılıp kalmamışlar. Dinî içerikli her türlü sosyal tezâhürü devlete yönelmiş bir tehdit olarak algılamazlar. "Kamusal alan" gibi bir modern hurafeyi gündemlerine almamışlar.
Âcizâne, bırakın sıradan Malay vatandaşlara, Malezya'nın kalburüstü akademisyenlerine bile "Türkiye laiklik tecrübesi"ni anlatamıyorum. Bizim elit laikçilerin bu kavramdan ne anladıklarını aktaradığımda; "Bu, 'quasi-religion' din gibi birşey" tepkisini almışımdır hep.
Diyorum ki, bunlar zahmet edip Malezya'ya kadar gelmişken bir de olayın bu boyutunu araştırsalar. Kimilerine göre "tartışılması dâhi teklif edilemez" laikliğimizin başka dünya laiklerince nasıl algılandığına bir baksalar. Belki o zaman biraz olsun düşünmeye başlarlar, nesillerinin nasıl tükenmekte olduğunu görürler, ne dersiniz?
Buradan Malezya'da "başörtüsü" meselesine dönmek istiyorum. Bu ülkede başörtüsünün serbet ve kimi yerlerde devlet eliyle teşvik edildiği de doğru. Bu Malezya'yı ilgilendiriyor. Bunu, anlamaya çalışmaya değil sorgulamaya başladığınızda, siz de onlara Türkiye'yi, "dinleştirilmiş laiklik anlayışı"nı sorgulama hakkı verirsiniz.
Devletin ve seküler çizgideki siyasilerin "başörtüsünü" kimi yerlerde niçin teşvik ettiğini sormamız gerek.
Bilenler bilir, 1980 sonrası Mahathir Muhammed dönemiyle başlamış bir uygulamaydı bu. Çinliler ve Hindular işgalci İngilizler tarafından bu ülkeye getirilmiş ve planlı olarak demografik yapısı dinamitlenmiştir. İşgal döneminde dağdakiler gelip bağdakileri kovmuş, inanılmaz imtiyazlar elde etmişlerdi. Bu ülkenin asıl sahibi Malaylar, bu gerçek karşısında birlik ve beraberliklerini korumak için milli bir kimliğe, onları bir arada tutan değerlere muhtaçtılar.
Başörtüsü, bu milli kimliği ve ortak değeri ifade eden yönüyle teşvik edilmiştir. Yoksa anayasal yapıyı İslâmileştirmek için değil. Kendi topraklarında parya olmamak için, dışarıdan işgalcilerin getirdiği insanların yanında işci olarak çalışmamak için, mili birlik ve bütünlük, kalkınmak için dindar ve dindar olmayan Malaylar bir bütün olarak bu projeyi hayata geçirmişlerdir.
Bizde de buna benzer olaylar yaşanmıyor mu? Devlet, İslâm'ı temsil eden ne varsa yasaklama ya da kontrol altına almaya çalışır. Ama aynı devlet, Doğu'da PKK'ya karşı, bölücülüğe panzehir olarak Kur'an âyetlerinin, hadis nasslarının yazılı olduğu birlik ve beraberliğin önemine vurgu yapan bildiriler dağıtmaz mı? Siz buna Doğu bölgemizi İslâmileştirme hamlesi mi diyorsunuz?
Neyse. Yüzlerce Malezyalı kız öğrencim oldu. Hâlihazırda da yüzün üzerinde kız öğrencim var. Hoca öğrenci ilişkisinin verdiği tecrübeden, diyaloglarımızdan bilirim; Türkiyeli mütesettire hanımlarla Malezyalı mütesettire hanımların "başörtüsüne" yükledikleri anlam arasında yukarıdaki realite bağlamında büyük farklar vardır. Temelinde elbette inanç vardır. Ama o inancın içinin nasıl doldulurduğu da önemlidir.
Bunları kimseyi rahatlatmak ya da kimseyi üzmek için yazmıyorum. Tecrübelerimi, edindiğim izlenimleri sadece paylaşıyorum. Ki, gerçek Malezya ile sanal Malezya arasındaki farkı biraz olsun anlatabileyim diye.
Hâlbuki, Malezya ve Türkiye söz konusu olduğunda iki ülkenin de yararına daha önemli konulara değinebilmeliydik. Meselâ, İslâm âleminde önemli konuma hâiz bu iki ülke arasındaki ticâret hacmi yerlerde sürünüyor. Neden?
Müslüman dünyayı ilgilendiren konularda ortak bir duruşu sergilemenin yolları nelerdir? Farklı alanlardaki müsbet tecrübelerimizi karşılıklı olarak nasıl paylaşabiliriz?
İki ülkeyi de yıpratacak değil, işbirliğinin önünü açacak daha nice konular var, bunlar üzerinde yoğunlaşmak evlâ değil midir?
Kaynak: Vakit