Bir Ramazan daha medyanın estirdiği "topyekûn dindarlaşma karşıtı terör kampanyası"nın hayhuyları arasında elimizden kayıp gidiyor. Mü'min gönüllerde mânevî hissiyatın yoğunlaştığı her iklim ve bilhassa her Ramazan malum çevrelerin planlı programlı saldırısına hedef olur.

Bunlar Ramazan'ı yaşamazlar, kendi bilecekleri iş. Ancak, yaşayanlara da ağız tadıyla yaşatmamaya yeminli bir 'azgın azınlık'.

Rejimi ne olursa olsun Müslüman ülkelerde Ramazan'a karşı büyük saygı vardır. Bu, saygısız, kendini bilmez bireylerin hiç olmadığı mânâsına gelmez tabiî, lâkin, hem marjinaldirler hem de sesleri gür çıkmaz. Laik rejimler bile en azından halka şirin gözükmek uğruna bunlara yüz vermez, bu ayın hürmetine saygıda kusur göstermemeye gayret sarfeder.

İslâm'la bunca uzun geçmişine rağmen, hiçbir Müslüman ülkede, ülkemde olduğu kadar Ramazan iklimi hırpalanmaz. Ve bu durum her sene tekrarlanan bir rutine dönüşmez. Özellikle de son on yılda yaşandığı gibi.
Daha Ramazan ufukta gözükmeye başladığında; "Acaba bu sefer neyi hedef seçip, hangi bahanelerle tozu dumana katacaklar?" demekten kendimizi alamıyoruz.

Biliyoruz, hedef alınan, bu kutsal ayın dünyamızı kuşatan rahmet iklimidir. Bu iklimin mâneviyatıyla doğal olarak artan dindarlıktır.

Sûret-i haktan gözükmek adına "din sömürüsü"ne karşı olduklarını sürekli yazıp çizerler. Saf insanlar da bunların din sömürüsünden müştekî olduğunu sanır. Ancak Ramazan Ayı geldiğinde medyamız birden dindarlaşır (!); okuyucuya dinî içerikli cd'ler, kitaplar vb. promosyon verme yarışına girer, tabiî çıplak kadın posterleri eşliğinde.

Bir taraftan bunları yaparken diğer taraftan da bu ayın bize taşıdığı eşsiz tada zehir katar. "Mahalle baskısı", "Türkiye Malezyalaşıyor" türünden ipe sapa gelmez tartışmalarla aslında Ramazan hilâline kasdeder. İslâm'ın başına çuval geçirip dindarları hırpalar. Bunlar açıkça dinle hesaplaşır. Çünkü dertleri dinledir. Artık mızrak çuvala sığmıyor, bu gerçeği gizleyemiyorlar.

Ramazan'ın son on gününe böyle giriyoruz işte. Bizler, bu iklimin bize sunduğu rahmet kapılarına başımızı koymak yerine meş'um saldırılarla savunma psikolojisine çekildik. En sıradan, en masum talepler bile irtica yaygaraları koparmaya yetiyor. Bir lokantada namaz kılmak için yer mi istendi, yolcunun namaz kılma talebi mi oldu, malum koro hep bir ağızdan "Neredesiniz!, rejim elden gidiyor" vâveylasını koparır, zinde güçlere dâvetiye gönderir.

Dindarlar da sanki suç işlemişler gibi, elli dereden su getirmeye koyulur. Onlar da bundan cesâret almaz mı? Bu zavallı duruş "en doğal haklarımızı" suç kapsamına itiyor, farkında mıyız?

Estirilen bu terör atmosferinde bir Ramazan daha elimizden kayıp gidiyor...
Bu ay; bedeni kirlerden arındırmak, yıl boyunca fazla çalıştırılan organlara istirahat etme fırsatı vermek, modern hayatın meydana getirdiği zihinsel kirlenmeyi durulaştırmak, insanı ruhen paklamak, yıl içinde yaşanmış kırılmaları tashih etmek gibi imkânlarla; beşer cinsini kanatlandıran ve aşkın âlemle irtibatını tesis eden yönüyle gelir bize.

Ama bundan rahatsız olanlar var. Ramazan karşıtları bu imkânların elde edilmemesi için özel dosyalarla, planlı çıkarmalarla, medya sihirbazlığıyla sahne alır. Müslüman şuur dünyasını sis bombalarıyla kirletir, soluklanmasına izin vermez.

Oysa biliyoruz ki, Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştu: "Ramazan geldiğinde cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapatılır, şeytanlar zincire vurulur." (Muslim: 2/758, hn: 1079)

Evet, şeytân zincire vurulur da insanoğlu biraz rahat nefes alsın diye. Gel gör ki, insten şeytânlar bu kapsamın dışında. Onlar niyâbeten boşluğu doldurur, normal zamanlardaki mesailerini iki katına çıkarır, ve Ramazan hilâlini hedefler.

Olan da aslında insana olur. Özellikle de modern insana. Zira modern dünya insanı doyumsuzdur. Bir türlü tatmin olmaz. Çağdaş sistemlerin üzerine kurulduğu dünyevîlik paradigmasının çarklarında un ufak olmuştur. Arzu ve isteklerinın sınırsızlığı arasında her dâim örselenmektedir.

Huzur arayışında nice kapılara sığınmakta, Hint grularının ayağını yıkamaktan bile medet umacak kadar kendini kaybetmektedir. Zira bir arayış içerisindedir.

Oruç ise modern insana her türlü hurafeden korunacak kalkanı sunar, huzurun kapılarını aralar. Nihilizmin karanlık kuyusundaki insana yardım eli uzatır. Onu varoluşun mânasına çağırır, bu dünyadaki varlığını anlamlı kılacak kılavuzu uzatır.

Bu çağrıya hasım gürûh bu nedenle Ramazan hilâlini nişan alır. Ama Din Sâhibi'nin dinini koruyacağından bihaber olarak.

 

 

Kaynak: Vakit