Ordunun PKK sorununu ele alış tarzı, Türkiye'yi kendi Kürtleri veya Iraklı Kürtlerle uzun bir savaşın beklediği izlenimi veriyor. Oysa sadece askeri çerçeveden bakmak ilerleme getirmiyor; sosyal bir anlaşma gerek

Türk ordusuyla PKK savaşçıları arasındaki çekişmenin başlamasının üzerinden 23 yılı aşkın süre geçti. PKK 1984'te ilk kurşunu sıktığında, kimse bunun Türk ve Kürt halkları için trajedilerle dolu bir sürecin başlangıcı olacağını düşünmemişti. Buna rağmen, bu amansız çıkmaza mutlu bir son bulmanın sorumluluğu öncelikle güçlü tarafın, yani Türk devletinin omuzlarındadır.
Türkiye Genelkurmay Başkanı General Yaşar Büyükanıt ve Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ'un 27 Haziran Perşembe günü düzenlediği basın toplantısında, devletin geçmiş dönemden ders almaktan uzak olduğu görüldü. Büyükanıt sanki, PKK'yla açık savaş bir çeyrek asır daha sürecekmiş gibi konuştu. Genelkurmay Başkanı toplantıda yeni askeri plandan, ortadaki gerçekler ve uluslararası şartlar hakkında konuştu, ancak barış ihtimaline veya Türkiye'deki Kürt sorununun çözümüne dair tek kelime etmedi. Bu durum belki de Büyükanıt'ın kendisinden değil de, siyasi kararları veren hükümetten kaynaklanıyordur; ancak Türk askeri yönetiminden duyduklarımız dikkat çekiyor. İnsana, Türkiye'yi, gerek kendi Kürtleriyle, gerekse Irak Kürtleriyle 50 hatta 100 yıllık bir savaşın beklediğini düşündürüyor.

ABD çifte standart uyguladı
Büyükanıt öfkesini ABD'ye kusuyor.
Bu noktada tamamen haklı. Zira ABD niçin, Kuzey Irak'taki Ensar el İslam örgütünü Peşmergeler kanalıyla işgalden önce vururken PKK savaşçılarına tek kurşun sıkmadı? Üstelik bunu, Türkiye'nin Washington'ın müttefiki olmasına rağmen yapmadı. Peki Türkiye niçin ABD'yi terörle savaşında Afganistan'a asker göndererek destekliyor da ABD Türkiye'yi PKK'ya karşı desteklemiyor?
Bu soruları General Büyükanıt'ın kendisi de sordu ancak yanıt vermeyip, Türkiye'deki Amerikan karşıtlığının nedenlerinin açık olduğunu söylemekle yetindi. General, PKK'ya karşı savaşın dikkat çekici bir başka yönüne, örgütün nüfuzunun toplumsal köklerine işaret ediyor.
Türkler sürekli, PKK'nın dış destekle hayatta kaldığını ifade ediyordu; bu destek kesilirse sorun da çözülecekti. Büyükanıt, güneydoğu Anadolu'daki halkın dünyada terörle kendi sorunlarını birbirinden ayıran tek halk olduğunu da ifade etti. Fakat general aynı zamanda, güneydoğudaki dağlarda bulunan bir 'terörist'in kendisine yemek, sığınak, haberleşme ve nakliye olanağı sağlanması için yerel desteğe ihtiyaç duyduğunu belirtiyor. General bu noktada, imamlar, muhtarlar, kamu kuruluşlarında çalışanlar ve hatta korucular gibi yetkilileri dağlardaki PKK'lılara destek ve istihbarat bilgisi vermekle suçluyor.
Türk liderler PKK savaşçılarının Türkiye içindeki sayısını da ortaya koyuyor; sayı, dışarıda üç bin, içeride iki bine varıyor. Bu durum PKK'nın gücünün önemli bir oranının ülke içinde bulunduğu anlamına geliyor. Burada da ortaya bir dizi soru çıkıyor: Bu durum, PKK'nın Türkiye içinde kendisiyle duygusal bir bağ kuran bir çevre bulduğu ve örgütün davranışının, Kürt toplumunun geniş bir kesiminin isteklerinden ayrılmayacağı anlamına gelmez mi? Türkiye içindeki Kürtlerin ona sevgisi sınırlı olsa, örgütün devlete karşı savaşını yıllarca sürdürme imkânı var mı? Bu durum Kürt sorununa çözüm bulmak için güç kullanımı dışında başka yöntemler aramayı gerektirmez mi?


Seçim sonrası tek umut AKP
Dahası, Kuzey Irak'taki PKK savaşçıları dış destekten besleniyorsa, ki bu doğru, ve Türk ordusu Washington'ın itirazı nedeniyle bu savaşçıların izini Irak'ta süremiyorsa bile, neden Türkiye içindeki savaşçılarından nihai olarak kurtulunamıyor? Niçin Türk askeri yetkililerinin de itiraf ettiği gibi PKK'ya örgütün verdiği kayıplardan daha fazla insan katılıyor? Bu durum PKK'ya karşı yapılan operasyonları sorgulamayı gerektirmez mi? Türkiye'deki Kürt sorununu çözmek, ülkede kültürel, eğitim ve medya alanında hakları olan 12 milyondan fazla Kürt bulunduğunun dikkate alınmasını gerekli kılmaz mı? Soruna sedece askeri çerçeveden bakılması ülkeyi Irak modeline götürmez mi?
Türkiye, devletle Kürt azınlık arasında ve Kürtlerin kültürel istekleriyle Türk devletinin ve topraklarının bütünlüğü arasında uyum sağlayan siyasi ve sosyal bir anlaşmaya geçmişten çok daha fazla ihtiyaç duyuyor. Bu anlaşma AKP'nin gelecek genel seçimleri kazanması durumunda yapacağı ilk çalışma olabilir, çünkü diğer bütün partiler maalesef faşist eğilimli.

Kaynak: Radikal