Şu günlerde, Türkiye seçim atmosferine girmiş durumda. Üstüne üstlük, birde sunî olarak gündemde tutulan Irak"a askeri harekât meselesi. Klasik hastalığımız, halen Dünya"nın ülkemiz sınırlarından ibaret olduğunu düşünüyoruz, ya da başka bir deyişle düşündürülüyoruz. Herkesin bakışları, seçimlere ve Irak"a müdahaleye sabitlenmiş durumda.
Bugünlerde, Avrupa"da konuşulan, dış politika alanında basına yansıyan ve konuşulan tek konu Filistin Meselesi. Kendi içlerinde ise, bir önceki yazımda da belirttiğim gibi, önümüzdeki hafta yapılacak AB zirvesi ile meşguller.
Dediğim gibi, en çok konuşulan konu Filistin konusu. Değişik görüşler ve bakış açıları var. Çok değil geçen yılki Filistin seçimlerine bakmak yeterli. Seçimlerden, HAMAS birinci güç olarak çıkınca, bir anda tüm dünya şaşırmış ve bu güne kadarki kısır döngü içerisindeki, uyguladıkları çözüm üretmeyen ezber politikalar ile oturup kalmışlardı. AB içerisinde ve Almanya"da, gelen ilk tepkiler, kısa süreli olarak HAMAS lehinde olsa da, bu daha sonra yönünü aleyhte kampanya neticesi ters çevirmiş, AB" de bu hususta ABD ve İsrail"in dümen suyuna girerek, onlarda cephedeki yerlerini almıştı.
İsrail"in Filistinli mültecilerin yoğun olarak yaşadığı, Lübnan"a saldırması, İsrail ve ABD için bilinen bir gerçeklik iken, tüm Dünya için sürpriz olmuştu. Tepkiler de değişik oldu. Çözüm yolu aranması için, oradaki mazlum insanların çığlıklarının, Avrupa"ya kadar ulaşması gerekiyordu ki, AB içine düştüğü uyuşukluk durumundan kurtulup, Lübnan"daki insanlara yardımcı olacak ve saldırıları ser dille kınayabilme cesaretini gösterecek adımları ancak atabilmişti.
O dönemlerde, özellikle Almanya"da kamuoyunun, hükümetden farklı düşündüğünü söylemekte yarar. Alman hükümeti, karar almakta gecikirken, kamuoyundan Lübnan"a destek çığlıkları yükselivermişti. Alman Hükümeti, boynuna asılı "Yahudi soykırımı" hikâyesi nedeniyle karar almakta zorlanırken, Alman kamuoyu daha doğrusu sokaktaki halk ise, oraya tatile giden, Alman vatandaşı Arap asıllı insanların durumunun, medya organlarında anlatılması ile İsrail karşıtı geniş bir yelpazede yerini alıvermişti.
Bundan bir yıl kadar önce, Eski Almanya Başbakan"ı Gerhard Schröder, Berlin"de Orta ve Yakın Doğu Cemiyeti (NUMOV) tarafından yapılan bir toplantıda,
"... Filistin"de demokrtik yolla seçilen bir HAMAS hükümeti ile oturup konuşulması gerekir. Bu hükümet İsrail"in varlığını tanımasa bile..." demişti. Ve tek taraflı olarak ABD ve İsrail"in koymuş olduğu ambargoya, AB"nin destek vermiş olmasını, yanlış bulduğunu söylemiş ve İsrail"in tek taraflı olarak sınırı belirlemesinin kabul edilemez olduğunu belirtmişti. Tabiî ki, hemen muhalif gruplardan sesler yükselmiş, özellikle CDU"dan politikacılar, eski başbakan Schröder"i "pusulasını şaşırmakla" suçlamışlardı. Aynı Schröder"in 2002 Eylül seçimlerinde izlemiş olduğu Amerikan karşıtı politikalar sayesinde seçimi kazandığını belirtelim ve Dış işleri Bakanı J. Fischer aracılığı ile, 2002 yılına kadar, o zamanki bizim hükümetlerden daha fazla Filistin halkının sorunlarına eğildiğini belirtelim. Ancak yinede Alman Kamuoyu, birkaç yıl önce vefat eden, eski Liberal Parti başkan yardımcısı Jürgen Mölleman gibi Ariel Sharon"u "katil hesap ver" diye sorgulayacak kadar cesur politikacıları da özlüyor.
Bu güne dönelim. HAMAS"ın FKÖ ile iktidar kavgasına girmesi, daha ilk günlerden burada, Almanya"da yankı buldu. İlk günden itibaren ve halen ilk haber konusu Filistin. HAMAS"ın yapmış olduğu mücadelenin, haklı olduğunu belirten gazeteler var. Özellikle Süddeutsche Zeitung ve Stern Dergisi olaya daha sağduyulu bakıyorlar ve El fetih grubunun yapmış olduğu yolsuzlukların artık dayanılmaz boyutlara ulaştığını ve bunun neticesi olarak HAMAS örgütünün böyle bir yola başvurduğunu belirtiyorlar.
Stern"in dünkü online 16.06.2007 tarihli sayfasında, HAMAS"ın hazırlamış olduğu, yolsuzlukla ilgili rapora yer veriliyor. Yazıda:
"... 5 memurdan dördü El Fetih yanlısı ve Filistin Bölgesinde 160 bin memur var. Bunlar hem GAZA bölgesinin ve hem de Kudüs"ün batı tarafını idare etmeye çalışıyorlar. Seyahat etme izni elinden alınmış bir Dışişleri Bakanı, Turistti olmayan ülkede Turizm bakanı ve ödenmeyen vergiler için görevde bulunan bir maliye bakanı. Olmayan Ticaret için ticaret bakanı var...." deniliyor. 4 milyon"a yakın Filistinli için 24 bakan olduğunu belirtiliyor. 40 yıl boyunca, El fetih grubunun Filistin"de büyük bir güç olduğunu, bu gün bu gruba mensup çoğu insanın, Villa"larda oturduğunu, güzel arabalara bindiklerini ve çoğunun yolsuzluklara karıştıkları belirtiliyor.
Haberde, devamla HAMAS"ın bütün bu yolsuzluklardan, El Fetih Lideri Muhammed Dahlan"ı sorumlu tutan, raporuna yer veriliyor ve sayılarla ve örnekler durum izah ediliyor. Rapordan yapılan alıntılarda, El Fetih mensuplarının ne derece yolsuzluklara karıştıkları anlatılıyor. Birde ilginç bir tespite yer veriliyor. 2006 başında yapılan seçimlerde, Taybeh isimli ve bütün sakinin Hristiyan olan 1400 kişilik yerleşim biriminde dahi, HAMAS"a oy çıkmış olması.
Seçimlerden sonra, HAMAS"ın parlamentoda çoğunluğu sağlaması durumu değiştirmemiş, İdare mekanizmasındaki el Fetih yanlılarının ikircikli tutumları nedeniyle, Filistin halkının durumu daha da zor duruma gelmiştir. Hamas"ın seçimi kazanması ile başlayan ambargo ise halen devam etmektedir.
14 yıl Önce Norveç"in başkenti OSLO"da varılan anlaşma neticesinde kurulan, Filistin Özerk bölgesi ve hükümeti ile iki devletli çözüme yaklaşılmış gibi gözükmüş, Batı"da herkes umutlanmıştı. Ancak gelinen nokta çok önemli. Şu anki fiili durumda, HAMAS"ın kontrolündeki GAZA bölgesi ve El Fetih ve yanlılarının görünüşte kontrol ettiği, Batı Şeria bölgesi. Abbas, görev yaptığı süre içerisinde, GAZA bölgesini adeta dışlamış ve kendi yandaşları ile, Ramallah"taki makamında, gelen giden yabancı zevat ile görüşmekle yetinmiştir.
Abbas"ın mevcut hükümeti görevden alıp, yerine yeni hükümeti ataması, AB nezdinde cılız bir sesle, "... Filistin"de yapılan hükümet değişikliğinin, AB olarak arkasında durulduğunu, Abbas"ın kullandığı bu anayasal hakkın yerinde olduğunu..." belirterek, kamuoyunun aksine, ABD-İsrail çizgisinde bir harekâtın içerisine girmiştir.
AB"nin Filistin sorununa yaklaşma biçimi buna rağmen bazı farklı noktaları da ihtiva ediyor. Her şeyden önemlisi, ABD"nin aksine, yıllardan beri iki devletli çözümü savunuyorlar. ABD Başkanı Bush, iki devletli çözümü ilk defa 2002 sonbaharında dile getirdi. Ancak o tarihten itibaren bu yönde hiç bir girişimde bulunmadı. AB"nin ise tek takıntısı, içerideki Yahudi lobisinin etkisiyle, Filistin"e yapılacak yardımları, HAMAS"ın İsrail devletinin varlığını tanıma şartına bağlamış olması idi. Gerçi, Almanya aracılığı ile Filistin"e giden yardımlar, bu uygulanan ambargo ile artık hükümet eliyle değil, doğrudan Alman yardım kuruluşları aracılığı ile dağıtıldığı söyleniyor ama, Filistin"deki Müslüman kesimin, daha doğrusu HAMAS"ın bu yolla bir yardım almadığı kesin.
Buradan göründüğü şekli ile Arap yarımadasındaki diğer krallık ve emirliklerinde yeni durumdan duyduğu rahatsızlık ayan beyan ortaya çıkmış durumda. Bölgesel olarak kaynayan kazanın artık taşıp kendi üzerlerine döküleceğinden endişe etmeye başladılar. Özellikle, Filistin"de artık ABD-İsrail eksenli çözümün yollarının iflas etmesi nedeniyle, kimse yarının nasıl olacağını kestiremiyor. Bir anda, Abbas ve ekibi, Filistin meselesinin çözümünde, muhatap durumuna geldiler. Aslında, hem El Fetih, hem de İsrail ve ABD açık düşmüş durumda. ABD ve İsrail beklenmedik bu yeni durum karşısında ne yapacaklarını kestiremez durumdadırlar.
AB, önümüzdeki günlerde Brüksel"de yapılacak önemli zirve öncesi kaskatı kesilmiş durumda ve AB"nin yaramaz çocuğu Polonya karar alma mekanizmasını kilitlemiş durumda. Bu durum, AB"nin dış politikada etkin ve kalıcı çözüm üreten kararları almakta zorlanacağı manasına gelecek demektir. Bunu, AB"nin önde gelen siyasetçilerinden Javier Solana, Die Welt gazetesine verdiği demeçte açıkça itiraf etti. Solana demecinde, ".... yeni oluşan durum neticesinde, eğer AB"den yardım istenirse, Ortadoğu"ya barışı getirmek için, üzerlerine düşen ne ise onu yapacaklarını, ancak açıkça, kesin bir kararın da ortada olmadığını
" belirtiyordu. Bu durumda, AB içerisinde her ülke yeni değişen durumlar dolayısı ile kendi başına hareket edecektir, diye tahmin edebiliriz.
İsrail yeni durum neticesinde, mecburen Abbas ve dolayısı ile el Fetih tarafını tercih edip, GAZA bölgesindeki Filistin halkını izole edeceğinin ve şimdiye kadar el konulan vergi hesaplarını, El Fetih yararına serbest bırakacağının sinyallerini verdi. Buraya ulaşan haberlerde, GAZA bölgesinde, fırtına öncesi sessizliği hakim olduğu ve İsrail"in her an saldırıda bulunabileceği sinyalleri alındığı belirtildi. Ancak, İsrail"in Lübnan"a saldırı dolayısı ile Dünya Kamuoyunda kaybolan prestijinden dolayı, aynı şekilde sert müdahalede bulunup bulunmayacağıda bilinmiyor.
Burada Filistin"deki durumun değerlendirilmesi ile ilgili, SüdDeutsche Zeitung online"da 15.06.2007 tarihli R. Chimelli imzasıyla yayınlanan değerlendirmeyi iyi okumakta yarar var. Bu belki ABD ve İsrail açısından kabul edilmesi zor görünsede, bu yönde düşünenlerin sayısı oldukça fazla:
"...Hebron(el-Halil) ve Nablus gibi Batı Şeria"daki şehirlerde de HAMAS büyük bir güç durumunda. Abbas, bunları da dikkate almak zorunda. Belki daha bütün sözler söylenmedi.
HAMAS"ın seçimi kazanmasından sonra uygulanan ambargo ve yardım hesaplarının dondurulması, beklenenin aksine birçok Filistinli"yi batı karşıtı yaptı. Eğer Kiev"de ya da Belgrad"da halk ayaklanmaları olsa, bunlar Avrupa ve Amerika kamuoyunda gökkuşağı renklerini çağrıştırıyor. Eğer, bu renk İslamcı- yeşil ise, kimse sevinç nidaları atmıyor.
Birbuçuk yıl önce yapılan Filistin"deki Parlamento seçimleri, bu bölgelerde bu güne kadar gerçekleştirilen en temiz ve serbest seçimlerdi. Batı bu durumda, radikallerin ekmeğine yağ süren ambargo uygulaması yerine, daha akıllı bir hareketle davranması gerekirdi
Doğrudur: Hamas İsrail"in varlığını tanımıyor. Ama Hamas bir devlet değil ki, aksine İsrail ile pazarlık masasına oturan bir hükümet içerisinde yer alan bir siyasi parti. Bu Diplomaside de sıkça kullanılan, geliştirilmeye açık bir hafıza rehberi olabilirdi.
El Fetih"in elinde bulunan güvenlik güçleri, bir hukuk devletindeki Asayiş güçlerinden başka herşeye benziyor. Seçim sonuçlarını, batının isteği doğrultusunda düzeltmek için, bu güçleri para ve silahla donatmanın ne kadar yanlış olduğu Gazze"de açıkça görüldü.
Bu ikilemden çıkmanın yolu eğer halen var ise karşılıklı harp nidaları sustuktan sonra, HAMAS"ın yeniden siyasete kazandırılmasıdır. Filistinlilerin büyük çoğunluğu, kendi devletlerinin varlığının, ancak İsrail ile bir arada yaşayabilmekten geçtiğini biliyorlar. Bunu Hamas" da biliyor."
Bölgeyi şöyle bir gözden geçirelim. Sesli sesli düşünelim. Gazze"deki olası bir izolasyon ve abluka durumunda, kim bu insanlara yardımcı olabilir? Önümüzdeki günlerde bunu göreceğiz. Bu İsrail"in Lübnan benzeri bir durumu yaşamaya ne kadar hazır olduğu ile doğrudan bağlantılı. ABD ve İsrail"in bölgede iki devletli çözümü red eden politikaları iflas etmiş durumda. Şu anda onlar yeni strateji arayışları içerisindeler.
Bizim yapacağımız ise, daha fazla Müslüman kanı akmaması için dua etmek.
Kalın Sağlıcakla...
Yasal Uyarı: Dünya Bülteni haber portalında yayımlanan yazarlarımıza ait makaleleri, site yönetiminin izni olmadan kopyalamak veya yeniden yayınlamak yasaktır.