Yaklaşık 10 günden beri hem Amerika finans piyasalarında, hem Asya borsalarında ve hem de Avrupa finans piyasalarında büyük bir panik ve çöküş yaşanıyor. Başlayan bu hafta ile çöküşün hızlanacağı ve tüm dünyaya yayılacağından endişe ediliyor. Bu çöküş neticesinde, bazı uzmanlara göre Türk para piyasası da etkilenecek deniliyor. Bu tabiî ki daha yeni yeni “mortgage” sistemine geçmeye çalışan ve daha bu alanda emekleme safhasında olan, Türkiye emlak finansmanı sektörü içinde çok çok önemli.

 

Ancak olayın gelişimi açısından dikkatle bakılacak olursa, bir dönem Türkiye’de yaşanan ve çeşitli yasal düzenlemelere rağmen, halen büyük sorun olan kredi kartı problemi ile büyük benzerlikler arzetmektedir. Ancak, işin içerisinde büyük Avrupa bankaları girince iş tamamen değişmektedir.

 

Aslında Dünya ekonomisinde, böyle bir krizin yaşanacağı sene başından beri beklenmekteydi. Çin-Şangay borsasında yaşananlar, akabinde Tokyo borsasında yaşananlar, dünya para piyasalarını çok ağır bir krize sürükleyecek çapta değillerdi. Hatta terörizm, İran meselesi bile, beklenen ekonomik krizi tetiklemeye yetmemişti. Peki, ne oldu da bir anda, Amerikan emlak piyasasındaki geri dönmeyen krediler, tüm dünyanın başına problem oldu da, ekonomik krize yol açtı? İşin uzmanlarına bakacak olursa bu daha işin başlangıcı ve asıl kriz daha büyük be daha geniş çaplı gelecek deniliyor.

 

“Görünen köy kılavuz istemez” demiş atalar. Geçtiğimiz haziran ayı bayı aşında, Almanya’da ki G 8 zirvesinde, dünya politikaları konuşulurken, “Hedge Fonds” denilen yatırımcı paketlerinin daha sıkı ve etkin bir şekilde kontrolünden bahsedilmişti. O zamana kadar hep iktisadi alanda konu edilen bu kavram, ilk defa siyasi olarak orada zikredilmişti. Teklifi getiren ve bu tür fonların yatırım rizikosu ve vergilendirme açısından denetimini isteyen ise Almanya başbakanı Merkel idi. Bu tür fonların finans piyasalarında adedinin ve hacminin artması Almanya başbakanı Merkeli endişelendirmiş olacakki, gündemde olmadığı halde bu konuda görüşülmüştü.

 

Peki bu “Hedge Fonds” nedir? Bu tür fonların kesin bir tarifi yok. Yatırım fonlarına benzer şekilde, fon yöneticisi tarafından, büyüklüğü, süresi ve yatırım alanları belirleniyor. Mümkün olan en kısa süre içerisinde, yatırım alanlarına göre, mümkün olan maksimum karı hedefleniyor. Ve bütün tariflerde verilen ortak ifade, “bu tür fonlar, hiç bir kural ve kaideye bağlı değil”. Yani kendi kuralını kendi koyuyor ve tam anlamıyla, vahşi ve aç gözlü bir şekilde, başkasının sırtından para kazanmayı ifade ediyor. Bu hususta, hükümetli endişelendiren, daha doğrusu ilgilendikleri en önemli husus ise, bu tür fonlara para yatıran kişilerin kimliği. Görünürde sadece fon ve fon yöneticisi var. Hukuki alt yapısı olmadığı ve hiç bir kurala tabi olmadığı için de etkin vergi denetimi bu tür fonlar için yapılamıyor.

 

Krizin başlangıçta sadece Amerika piyasalarını etkilediği düşünülüyordu. Ancak çok geçmeden Amerika’da emlak kredisi veren şirketler arka arkaya iflaslarını açıklamaya başlayıp, borsada düşünce, krizin etkisi Avrupa’ya kadar ulaştı. Şu anda gelinen noktada, büyüklü küçüklü neredeyse tüm bankaların bu işe batmış olmaları ve piyasadaki krizin gittikçe derinleşmeye başlaması. Son hafta içerisinde, Avrupa merkez bankası piyasaya 150 milyar Euro’ya yakın para transferi yaptı. Bu da krizin ve etkilerinin ne kadar büyük olacağını gösteriyor. Şu ana kadar bir büyük Fransız bankası ve birçok Alman eyalet devlet bankaları, Postbank, Deutsche Bank, IKB Bank gibi oldukça önde gelen bankalar, Amerika’daki yatırımlarını tek tek açıklamaya başladılar. Onlar açıkladıkça, merkez bankaları da piyasaya para sürdüler. Daha doğrusu, bankalara ve yatırımcılara açıklarını kapatmak için faizli kredi verdiler. Bu krediler tabiî ki, yatırımcının kar açığını kapatmak için, dikkat edin zararı ortadan kaldırmak için değil, yüksek faizle yine başkalarına kredi olarak verilecek ve oradan elde edilen gelirler, merkez bankalarına borçlar ödenecek ve yine aradan birileri karlı çıkacak.

 

Tabi bu arada ortaya çıkan gerçek, ABD’de emlak piyasalarını kimin finanse ettiği ve paranın kaynağının nereden geldiği gerçeği. Şu anda Fransız BNP Paribas, Alman IKB ve Postbank bankaları ABD deki yatırım miktarlarını açıkladılar ve bazı fonlarındaki faaliyetlerini durdurdular. Ancak, AB merkez bankasının piyasaya sürdüğü 150 milyar EURO’yu aşan miktardaki emisyon, felaketin boyutlarını gözler önüne seriyor.

 

Şimdi gözler ve bütün oklar Standat & Poors gibi, kredi değerlendirme kuruluşlarına çevrilmiş durumda. Hatırlarsanız, Türkiye’nin ekonomisinin stabil olmadığı zamanlarda, gazetelerden ülkemize verdikleri kredi notunu okuduğumuz kuruluşlar. Bu kuruluşların değerlendirmesine güvenerek, ABD’de yatırım yapan Avrupa şimdi, şapa oturmuş bir şekilde aç gözlülüğünün cezasını çekiyor. Cılız bir sesle de dile getirilse de, bir kısım uzmanlar, bu kredi değerlendirme kuruluşlarının, ABD’de ki emlak finans şirketlerinin notlarını bilerek yanlış gösterdiği ve felakete zemin hazırladığı yönünde.

 

Her açıdan globalleşen ve artık küçülen dünyada, neredeyse bizim ülkemizdeki sıradan vatandaşın cüzdanı ile ABD ve Avrupa’daki büyük finans devlerinin kasaları, ekonomik krizlerde aynı etkiyi görür hale geldiler. Henüz bu krizin etkisi, sıradan vatandaşta görülmese bile, herkes kaybını bir şekilde azaltmaya çalışıyor. Kapitalist sistem içerisinde, faiz adı altında, sokaktaki insanın cebinde para çalmak kanunla korunduğu için, büyükler hep küçükleri ezer duruma gelmişlerdir. Toplumda gelirler adaletli şekilde dağıtılmadığı için, çoğunluk bir kısım hep ezilen ve cezayı çeken durumunda. Bu ekonomik kriz eğer sadece şu anki bilinen çapında kalıp, kısa sürede atlatılırsa, en geç 6 ay içerisinde, sıkıntıları, etkileri en aşağıya ulaşacak. Hayatta kalabilmenin şartı, sıkıntıya katlanmak. Eski zenginlerden yeni fakirler yaratıp, eski fakirlerden de yeni zenginler yaratacak. Aynen dönme dolap gibi, bir aşağıda bir yukarıda.

 

Siyasilerin en büyük korkusu, krizin kontrolden çıkıp büyük bir eskalasyonla, tüm dünyadaki iktisadi hayatı ve dolayısı ile de sosyal hayatı etkilemesi. Bir başka deyişle, kapitalizmin çökmesinden de endişe ediliyor. Öteden beri krizde olan, ABD ekonomik sisteminin devamı artık tamamen AB, Japonya ve Çin desteğine bağlı gibi gözüküyor. Zaten üretim aşamasında ABD tarafında sömürülen bu devletler, artık finansman yönünden de ABD tarfından sömürüleceğe benziyor. Ne kadar devam edebilirler, ne kadar dayanabilirler ABD finans sektörünü finanse etmeye, artık orasını Allah bilir.

 

Ekonomisini az çok rayına oturtmuş bir Türkiye bundan ne kadar etkilenir? Türkiye’nin elinde ABD’de yatırım yapacak milyar euroları ya da milyar dolarları olmadığı için, ilk etapta kaybedenler sınıfında görünmüyor. Ancak ilerleyen zamanlarda, bu krizin etkilerinin sokaktaki insana ulaşmaya başladığı dönemlerde, yöneticileri basireti ve becerisine bağlı olarak az-çok bu olaylardan etkilenecektir.