Türkiye'de Anayasa Mahkemesi'nin iktidardaki AKP'nin kapatılmasına yönelik talebi reddetme kararı vermesi sevindirici. Ancak bu karar aynı zamanda dikkatli olmayı da gerektiriyor. Zira söz konusu mahkemenin yargıçları ancak, yıllar boyu laik rejimi koruma adı altında kendisini Türk halkına vesayet olarak dayatan 'yüce askeri çete'nin iradesi doğrultusunda hareket eder.

İslami eğilimlere sahip AKP, seçim sandıklarının iki defa yansıttığı ezici ve geniş kapsamlı bir halk desteğinden besleniyor. Bu durum İslamcıların Türkiye'deki demokratik sistemden
en fazla yararlananlar olduğunu kanıtladı. İşte bu partinin rakipleri seçim yarışının kendi çıkarlarına sonuçlar vermediğinin farkına varınca, AKP'ye karşı zorla yasaklama silahını kullanmak umuduyla Anayasa Mahkemesi'ne başvurdular.

Anayasa Mahkemesi de, askeri kurum ve devlet üniversiteleri gibi generaller çetesinin hegemonyası altında bulunuyor. Zira bu çete yargıçları atama ve azletme hakkına da sahip. Fakat askeri çete niçin yargıçlardan, AKP'yi kapatmamalarını istedi?

Çünkü generaller, halkçı örgütler ve gruplarla ordu arasında çatışmaya yol açabilecek şiddetli bir halk öfkesinin patlak vermesinden korktu. Böyle bir durum askeri çetenin bekasını da tehdit edebilirdi. Peki Anayasa Mahkemesi'nin kararı yolun sonu olarak görülebilir mi?

Türk siyaset sahnesinde son yıllarda yaşanan gerçek savaş, siyasi partilerle generaller sınıfı arasında sınırlı kalan hukuki bir itip kakmadan ibaret de değil. Mesele bundan daha büyük ve derin. Zira, laik Atatürkçülük'le Türk halkının asli İslami kimliği arasında büyük ve hayati bir savaş yaşanıyor.

Generallerin nüfuzu giderek kayboluyor. Zira İslamcı halkçı akımın yükselmesiyle birlikte, artık demokratik sisteme savaş ilan etme esnekliğine sahip değiller. Hal böyleyken, Türkiye üyelik için AB kapılarını çalıyor. Demokratik sistem özgürlüklerin çerçevesini ne zaman genişletse, bu durumdan laiklik karşıtları faydalanıyor.

Kaynak: Radikal