Stefan Zweig Dünün Dünyası adlı, II. Dünya Savaşı sürecini anlattığı kitabında şöyle diyor;

“Savaş mantık ve haklılık duygusuyla bağdaşmaz. Savaşta duygularınızın yükselmesi, düşündüğünüz şeyler için coşku duymanız ve düşmanınızdan nefret etmeniz gerekir.”

Zwaig, mutlu, gelişmekte olan bir Avrupa’nın nasıl savaşa sürüklendiğini anlatırken daha çok Almanya’nın propaganda çalışmasını düşünüyordu. Kendisi Alman işgalinden sonra Avusturya’dan Güney Amerika’ya kadar kaçmış olan bir Musevi olarak belki mazur görülebilir. Ama savaşın iki taraflı olduğunu, her iki tarafın yaptıklarını meşru göstermek için propagandaya önem verdiğini unutmamak gerekiyor.

Bugün Ortadoğu’da, İslam coğrafyasında adı konulmamış bir savaş ortamı yaşanıyor. Batı dünyasında ise yine adı konulmamış bir nefret savaşı yaşandığını söyleyebiliriz. Olanların en iyi değerlendirmesini her halde bugünlerde rahmetli olan Mahir Kaynak yapardı. Ama onun da katkıda bulunduğu çözümleme mantığı belki bize yol gösterici rol oynayabilir.

Okullarda bilimsel düşüncenin şüphe ile başladığını öğrendik. Batı dünyası şüphe rehberliğinde Ortaçağ karanlıklarından bugünkü aydınlık günlere ulaşmış. Öyle diyorlar. Ama bugünkü Batı bize öyle görünmüyor. Yaşanan olaylara fazla düşünmeden sazan gibi atlıyor sanki. Bir performans düşüklüğü var gibi görünüyor. Olaylar Batı kültüründe var olan bir önyargıya çok uygun bir formatta gerçekleşiyor. Tıpkı Batılı kamuoyu gibi, Müslümanların da olan biteni şaşkınlıkla izlediğini görmekte zorlanıyorlar.

Tabi biz yalnızca kamuoyuna yansıyan tepkileri izleyebiliyoruz. Batı ülkelerindeki efsanevi istihbarat servislerinin ne gibi bulgu ve yorumlara ulaştıklarını bilmiyoruz. En azından sonuçlardan yola çıkarak, olanların, bugünlerde bütün Avrupa’da yürütülen bir propaganda savaşının örnekleri olduğunu görmelerini bekliyoruz. Batı insanının içinde var olduğu söylenen şüphe yeteneğini kullanmasını bekliyoruz.

Hollywood filmlerinin birçoğunda önce bir suç gösterilir ve görünen bir suçlu da bulunur. Film boyunca seyirci ile adeta oynarlar. Sonunda hiç umulmayan bir kesimin, güvenlik güçlerinin de işin içinde olduğu anlaşılır. Filmde bu kişi ve kişiler özenle cezalandırılır ve filmden rahatlamış olarak çıkarız. Mesela Devlet Düşmanı adlı film, güvenlik adına özel hayatlara müdahale eden, bununla kalmayıp cinayet işleyen Amerikan istihbaratını konu alır. Başrol oyuncumuz bu cinayetin kayıtlarına sahiptir. İstihbarat servisi onu bulmak ve yok etmek için devletin ve teknolojinin tüm imkanlarından yararlanır. Bazı noktalarda polis sistemiyle istihbarat karşı karşıya gelir. Çünkü istihbaratçılar sınır tanımamaktadır. Onlara göre devletin güvenliği için her şey mubahtır. Bugünlerde izlemekte fayda var.

Bunca film, bunca senaryo, sonunda geldiğimiz noktaya bakın. Sözde “cihatçılar” baskın yapınca Batı kamuoyu sanki bekledikleri bir şey olmuş gibi davranıyor. Bu beklentiyi neyin oluşturduğunu sorgulama zahmetine katlanmıyorlar. Özgürlük ülkesi Amerika’da üç Müslüman, nefret içgüdüsüyle öldürülünce ABD başkanı üç gün geçmeden yorum bile yapamıyor. Bunun bireysel bir olay olduğunu düşünebiliriz ama şu “başkasının ölüsü” mantığından vaz geçilmesi lazım. İletişim teknolojilerinin şu kadar geliştiği söylenen çağa yakışmıyor. Ortaçağa dayanan içgüdülere, ön yargılara göre hareket edilecekse o zaman istihbarat sistemlerine ne gerek var? “Her şey göründüğü gibidir”der geçeriz.

Müslümanlar Ortadoğu’da gayet mağdur durumda oldukları halde, kan ağladıkları halde, birileri adeta bunların görünmesini engellemek için Batı dünyasında nefret dalgası oluşturmaya çalışıyor. Bu kaos ve savaş ortamından sanki yine Müslümanlar sorumlu imiş gibi bir izlenimi yayıyorlar. Batıda yaşanan vakaları anahtar bir sözcükle, cihat sözcüğüyle açıklamak istiyorlar.

Cihat eğer kutsal savaş anlamında kullanılıyorsa unutmamak lazım ki kutsalları olan yalnız Müslümanlar değildir. Olaylara balıklama atlayıp tepki gösterenler, kendi kutsallarının manipüle edilebileceğini dikkate almaya çalışmalıdır. Kendi mahallelerinin çocuğu olan Zweig’in elli yıl önce yazdıklarını hatırlamalarında fayda vardır.