Bekir Karlığa Hoca'nın organize ettiği Medeniyetler İttifakı Konferanslarından bir yenisi geçen gün Beşiktaş'taki Başbakanlık konferans salonunda gerçekleşti. Konuk, Mısırlı ünlü gazeteci yazar Fehmi Hüveydi idi. Hüveydi, Mısır'da bu günlerde yaşanan sancıları öncesi ve beklentileriyle ortaya koydu. Benim dikkatimi asıl çeken, Mısırlı bir aydın ve bir yazar olarak Hüveydi'nin sergilediği soğukkanlı, mantıklı, derinlikli, sağlam bir temele dayanan yaklaşım oldu. İster istemez Mısır'a ve belki Arap dünyasına bakışımızı sorgulamamız gerektiğini düşündüm.

Hüveydi Arap dünyasında yaşanan olaylara "bahar" denmesine karşı çıktı. Bunun bir "devrim" olduğunu vurguladı. Yabancı işgalinin yaşandığı kolonyalist dönem yerini ulusalcı – askeri – otoriter yönetimlere bırakmıştı. Çok sayıda Arap devletinin her biri nasıl ulusalcı oluyordu, o ayrı bir konu. Bu uzun otoriter dönemde Arap aydınlarının soluk aldığı mekan ya "ait oldukları" Batı ülkesi veya Beyrut gibi kozmopolit merkezlerdi.

Ve Arap baharı ortaya çıktı. Tunus ve Mısır geçişi nispeten ılımlı bir atmosferde yaşadı. Kitlelerin baskısı liderleri çekilmeye zorladı. Fakat diyor Hüveydi, Mısırda henüz nekahet dönemindeyiz. Elbette gelişmeler umut verici. Ama henüz bir yere ulaşmadık. Yargı ve ordu yerinde duruyor. Onların değişime ayak uydurması için zamana ihtiyaç var. Fakat zamana ihtiyaç duyan sadece ordu ve yargı değil. Müslüman kardeşler, Selefiler gibi cemaat yapılanması içinde olan gruplar var. Onların da cemaat yönetimi modundan kurtulup, ülke yönetimi moduna geçmeleri gerekiyor. Bu daha büyük bir sorumluluk istiyor.

Hüveydi Mısır'da yaşananların Türkiye ile ilişkisini, Türkiye'nin model ülke durumunu da vurguladı. Burada, Türkiye'nin siyasi ortamını şaşırtıcı bir yetkinlikle ortaya koydu. Mısır o kadar uzak değildi. Bizde olan biteni gayet yakından izliyorlardı. Hem Mısır halkı, hem Mısır aydınları. Ona göre Mısır bu işi biraz geriden takip ediyordu. Şu andaki durumu belki bizdeki Erbakan dönemine benzetilebilirdi. Ordu ve yargıyla mücadele eden bir demokratik hükümet söz konusuydu. Henüz alınacak yol vardı.

Kısa bir sunuş yaparak sorulara önemli zaman ayrıldı. Bir soru, yeni yönetime Arap dünyasının nasıl baktığıyla ilgiliydi. Onlar mevcut hükümeti desteklemekten korkuyorlardı. En büyük maddi destek Arabistan ve Türkiye'den gelmişti. Çok daha iyi durumda olan Arap ekonomileri "bekleme" pozisyonundaydı. Oysa Mursi'nin başarısı süreci olumlu etkileyebilirdi.

Dış güçler, İsrail soruldu. Burada soğukkanlı bakışı kendini gösterdi. Dış güçler elbette olacaktı. Bunlar çıkarlarını koruyan yabancı ülkeler veya şirketler olabilirdi. Komplocu bakışla bahaneler üretmenin bize faydası yoktu. Önemli olan "içerideki zaaflarımız"dı. Onlardan kurtulmanın yolları bulunmalıydı.

Ve "Türkiye modeli" söylemini değerlendirdi. Mısır halkı elbette Türkiye'nin başarısını izliyordu ve seviniyordu ve cesaret alıyordu.  Fakat iki ülke çok farklı arka planlardan geliyordu. Mısır, Türkiye'deki kopukluğu yaşamamıştı. Yeni Türkiye devletinin kuruluşunda geleneksel İslami kurumlar neredeyse yok edilmişti. İslam hayatın dışına çıkarılmıştı. Son elli yıldır bir demokrasi süreci yaşanıyordu ve toparlanma söz konusuydu. Demokrasi Erdoğan döneminde büyük bir ivme kazanmıştı. Ordu kışlasına çekilmiş, yargı ideolojik yapıdan kurtulma sürecine girmişti. Mısır'da durum çok farklıydı. Geleneksel kurumlar yıkılmamıştı. Fakat demokrasi çok geç kalmıştı.

Laiklik konusunda Huveydi şöyle diyor; Erdoğan'ın Mısır ziyaretinde malum, laiklik tartışması oldu. Laiklik Mısır'da hiçbir kesimden destek alamaz. Kimse sevimli bulmaz. Sizdeki "laikliğin" bizdeki karşılığı "medeni-sivil" kelimesi olabilir. Sizde çok farklı siyasi, etnik ve mezhep grupları var. Bizde ise esas itibariyle Müslümanlar ve Kıptiler var. Müslümanların kendi arasında ciddi farklar yok.

Özetle diyor ki Türkiye tecrübesi olduğu gibi Mısır'a taşınamaz. Bunu milli bir gururla söylemediğini göstermek için oldukça gayret sarf etti. Ve konu TV dizilerimize geldi. Malum, Türkiye, dizileriyle bölgesinde geniş bir "hinterland" oluşturmuş durumda. Burada Huveydi'nin açıkça şikayet edebileceği bir alana girmiş olduk. Gülümseyerek, Türk dizilerinin Mısır televizyonlarını "işgal ettiğini" vurguladı. "Bu bize yeter", dedi, "dizilerinizde Osmanlı tarihinden çok sultanların harem hayatını öğreniyoruz".

Son olarak ilginç bir soru geldi; "Derin devlet konusunda ne düşünüyorsunuz ?".

Cevap; "Bu konuda sizlerin bizden çok daha bilgili ve tecrübeli olduğunuzu düşünüyorum. Türkiye'den öğrenmek istemediğimiz tek şey, derin devlet tecrübesidir."

Hüveydi bende donanımlı bir aydın, düşünür ve yazar izlenimi bıraktı. İslam ülkelerindeki aydınlar arasında verimli bir diyalog zemini oluşturmak, sağlam köprüler kurmak için bu tür faaliyetlere fazlasıyla ihtiyacımız var.