Türkiye’nin terörle, yani PKK’nın faaliyetleriyle mücadelesi durmuyor. Washington ve Kuzey Irak’a yapılan ziyaretlerde güvenlik meselesi ele alınırken, Almanya, Kuzey Irak ve Suriye’ye de siyasi amaçlı ziyaretler yapıldı. Bu arada İran’la da güvenlik koordinasyonu kuruldu. Türkiye Meclisi de Kandil’deki PKK savaşçılarına karşı orduya sınırötesi harekât düzenleme izni veren tezkereyi yineledi.

Siyasi iktidar görünüşe göre, içerideki soruna siyasi çözüm arama sürecinde ilerlemenin ancak PKK’nın dışarıda bulunan askeri altyapısının kurutulmasının ardından ilerleme kaydedebileceği yönünde bir strateji benimsedi. Bu da AKP hükümetinin politikasının aslında önceki hükümetlerin yaptıklarından pek de farklı olmadığı anlamına geliyor. Önce soruna dair güvenlik denklemi ele alınıyor, siyasi çözüm arayışı ancak bunun ardından geliyor. Nihayetinde, AKP iktidara geleli sekiz yıl oluyor ve Kürt politikasında hâlâ başarısız.

Irak modeli uyku kaçırıyor
Bu arada Irak modeli de Türkiye’de hem İslamcı hem laik yetkililerin uykularını kaçırıyor. 1970’lerde özerk yönetim ve Kürtçe eğitim hakkını elde eden Iraklı Kürtler, Amerikan işgalinin ardından fırsatını bulunca devletin bütünlüğünü yıktılar ve diğer Iraklı gruplarla yapılan anayasal anlaşmaya uygun olarak, şeklen ‘federasyon’ adını taşıyan yarı bağımsız bir devlet kurdular. Fakat Türklerin Irak’taki modelin kendi ülkelerinde de tekrarlanmasından endişe duymasına rağmen, ilkesel açıdan böyle bir ihtimal yok.

Haklar bir lütuf değil
Şiddete başvurulması Kürt sorununu çözmüyor, ancak hiç kimse nüfusu 12-15 milyonu aşan bir kütleyi kimliğiyle ilgili haklarını elde etme amaçlı direnişinden alıkoyamaz. Diğer yandan, kimliklere ve insan haklarına dayalı çağdaş bir modelin yokluğunda, bu direnişin yöntemleri asgari şikâyetlerden güç kullanılmasına dek çeşitli şekiller alıyor.
Türk devleti şu ana kadar kendi Kürtlerinin sorunuyla iyi bir ilişki kurmuş değil. Geçmişte Irak da kendi Kürtleriyle ilgili sorunla iyi bir ilişki kurmamıştı. Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan, Kürt sorununun çözümü konusunda iyi niyetli. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de Kürt sorununun Türkiye’de istikrarın önündeki temel engel olduğunu itiraf etti.

Kürtler Türk devletinden, Kürt sorununa dair dış müdahalelerin önünü kesmekten vazgeçmesini, rejim ve devlet üzerindeki tehdit kaynaklarını kurutmaya çalışmamasını talep edemez. Fakat Türkiye Kürtleri doğal olarak haklara sahip ve bu hakların tanınması bir lütuf olarak görülemez.

Değişim bir anda gelemez
Doğal olarak Türkiye’nin, Kürtlere yönelik 80 yıllık zulüm ve asimilasyon zihniyetini birkaç yılda değiştirmesi beklenmiyor. AKP’nin karşılaştığı engeller ve komplolar tek başına katlanılamayacak kadar büyük. Fakat AKP, Kürt sorunundaki dokunulmazlara dokunabilirse, iktidardan daha fazlasını elde eder. Böyle bir gelişme, Türkiye’nin istikrar yönünde ilerlemesine, dolayısıyla güçlü, etki sahibi bölgesel ve evrensel bir devlet haline gelmesine destek verir.

Şu ana kadar Kürt sorunu bağlamındaki kazanımlar çok küçük ve neredeyse sıfıra eşit. Ayrıca başka etnik ve mezhepsel azınlıkların sorunlarının çözümü bağlamındaki kazanımlar da hâlâ sıfıra eşit.

Tökezleme ortada
AKP, Ergenekon ve Anayasa Mahkemesi’nin temsil ettiği askeri ve siyasi despotizmi kırma savaşının yanı sıra bireysel ve siyasi özgürlüklerin güçlendirilmesinde başarılı oldu. Fakat Kürt sorunu ve diğer azınlık sorunlarına karşı hâlâ tökezliyor ve kafası karışık. Partinin diğer alanlar gibi burada da başarılı olması gerekiyor.
(Birleşik Arap Emirlikleri gazetesi Haliç, 20 Ekim 2010)

Kaynak: Radikal