Priştina’daki Kosova parlamento binasında bağımsızlık bildirgesinin okunduğu, oylandığı ve onaylandığı 17 Şubat 2008’de oradaydım. Avrupa Parlamentosu’ndan iki başka Yeşiller üyesi vekille birlikte bir yolunu bulup bu tarihi ana tanık olmak için kalabalık salona girmeyi başardık.

Yeterli koltuk yoktu, bu yüzden ayakta durmak ve Kosova’nın bugünden itibaren Sırbistan’ın bir parçası olmadığını belirten bildirgesinin çevirisini duymak için bir kulaklığı paylaşmak zorunda kaldık. Dışarı çıktığımızda kent tek bir büyük kutlama partisine dönüşmüştü. Rahibe Teresa Caddesi’ndeki yüzlerce metre uzunluğunda ‘bağımsızlık pastası’ çoktan bitmişti. Kosova ve Kosovalılarla onca senelik ilişkinin ardından orada olduğumuz için üçümüz de mutluyduk.

NATO’nun Sırpların daha fazla Kosovalı’yı öldürmesini veya sürmesini önlemek için Kosova’ya müdahale ettiği 1999’dan beri Priştina’yı ve Kosova’nın diğer bölgelerini yılda en az bir kez ziyaret ediyordum. Avrupa Parlamentosu’nun yıllık Balkanlar raporunu hazırladım ve 2005’ten itibaren, resmen hâlâ Sırbistan’a ait olsa da Birleşmiş Milletler tarafından yönetilen ve halkının büyük çoğunluğu bağımsızlığın yolunu gözleyen Kosova’nın gelecekteki statüsüne bir çözüm bulma çabalarına faal olarak katıldım.

Nisan 2007’de Avrupa Parlamentosu Kosova için gözetim altında bir bağımsızlıktan yana tavır koyan ilk uluslararası kurum oldu; bu açıklama, BM Genel Sekreteri’nin Özel Temsilcisi Martti Ahtisaari’nin kısa süre önce sunduğu rapor doğrultusunda yapılmıştı. Bağımsızlığın birçok sorunu da beraberinde getireceğini hepimiz biliyor olsak da, bir çözüm bulma çabasıyla geçen yılların ardından artık başka hiçbir seçenek kalmadığının da farkındaydık.

Bu nedenle Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı (ICJ) geçen hafta 17 Şubat 2008’deki bağımsızlık ilanının genel uluslararası hukuka aykırı olmadığı sonucuna vardığında ne kadar mutlu olduğumu tahmin edebilirsiniz. Mahkeme, Kosova’nın bağımsızlığını hâlâ kabul etmeyen ve mevcut durumu ortadan kaldırmak için elinden gelen her şeyi yapan Sırbistan’ın girişimi sonrası BM Genel Kurulu’nun fikir danışması üzerine bu kararı verdi. Tepkiler tahmin edildiği gibiydi: Kosovalılar bağımsızlıklarını ikinci kez kutladı, Sırplar kızdı ve düş kırıklığına uğradı.

Şu an ICJ’nin tavsiye kararının tamamını okumuş biri olarak, hem sevinmek hem de üzülmek için biraz erken olabileceğini söylemek zorundayım. Elbette karar Sırbistan’ın Kosova’nın bağımsızlığını engelleme çabalarına vurulan bariz bir nakavt yumruğu niteliğinde ve bu anlamda, Kosovalılar için büyük bir moral ve psikolojik zafer. Fakat hukuki ve siyasi bir bakış açısından sonuç çok daha müphem. ICJ yargıçları, cevap verdikleri sorunun son derece dar ve spesifik olduğunu gayet açık bir biçimde vurguluyor: Kosova’nın bağımsızlık ilanı uluslararası hukuka uygun mu? Cevap: Genel uluslararası hukukta bağımsızlık ilanlarına yönelik hiçbir uygulanabilir yasak yok, dolayısıyla Kosovalıların 2008’deki yaptığı uluslararası hukuku ihal etmiyor.

Mahkeme genel olarak kendi kaderini tayin hakkı veya ayrılma hakkı meselelerine girmekten açıkça geri duruyor, Kosova’nın mevcut bağımsızlığının ve 69 ülke tarafından tanınmasının uluslararası hukuka uygun olup olmadığı sorusuna cevap vermiyor. Yani karar, Kosovalıların görmek isteyeceği gibi, bütün tartışmaları sona erdiren büyük bir zafer falan değil. 27 AB üyesinden beşinin yanı sıra Çin ve Rusya Kosova’nın bağımsızlığını hâlâ tanımadı ve yakın gelecekte fikirlerini değiştirecekmiş gibi de görünmüyorlar. Öte yandan Kosova örneğinin herkesin yeni bir bayrak dalgalandırması için açık çek olmadığı da ortada. Bu, Basklar, Abhazlar veya Kuzey Kıbrıslılar tarafından kendi bağımsızlık arzularını meşrulaştırmak için kullanılamayacak, son derece spesifik bir hukuki görüş.

Kosova’ya gelince, Avrupa’nın yolsuzluğa batmış en yoksul parçalarından biri olmayı sürdürecek. Umalım ki ICJ kararı Kosova hükümetini daha ileri reformları nihayet hayata geçirmeye sevk etsin ve Sırpların saatin geriye döndürülemeyeceğini açıkça anlamasını sağlasın. Türkiye ve AB’nin bu konuda güçlerini birleştirip her iki ülkeyi süregiden çıkmazı aşmaya ve yan yana yaşamanın bir yolunu bulmaları gerektiğine nasıl teşvik ve ikna edebileceğini görmek iyi bir fikir olabilir.

Kaynak: Radikal