Her felâkette bir hayır vardır: Mesela yangından alınacak dersler var. Sadece yangın söndürücüler, itfaiye araçları, yangın söndürme uçakları değil yeni bir düşünme şekli ve büyük yangını söndürecek yangın geciktiriciler bulunabilir.


Sivil cephedeki zayıflık, bize İsrail'in hiçbir askeri şıkkı olmadığını öğretmelidir. Yangından alınacak diğer tüm derslerden çok daha hayati bir derstir bu ve gereken yapılmalıdır. İsrail'in, İran veya Lübnan'a saldırması durumunda sivil cepheye düzenlenecek bir füze saldırısının kıyamet tasvirleri, orta çaplı bir orman yangını sırasında İsrail'in yaptığı icraatlar ışığı altında bakınca, az bile görünüyor. Geleceğimiz hakkında yapılan tartışmalar İsraillilerin teveccüh ettikleri bir alana kaymalıdır: Güvenlik alanına.
İnsan haklarını ve işgali bir kenara koyun, ahlak ve adalet hakkında üzüntü duymayın, barışı unutun ve solcu bir yanılsama deyin, Filistin problemini göz ardı edin. Mesele, İsrail'in güvenlik çıkarlarıdır hatta belki de varoluşsal çıkarları.

Bir sonraki savaşlar sivil cephede yapılacak. Bu kez İsrail'in sivil cehpesi daha önce hiç tecrübe etmediği şekilde vurulacak. Birinci Körfez Savaşı ve ikinci Lübnan savaşı, neler olabileceği hakkında bir tanıtım filmiydi sadece. Binlerce füzeyle yapılacak bir saldırı, uzmanların tahmin ettiği üzere, İsrail'in karşı koyamayacağı bir gerçeklik yaratacaktır. Carmel'de gördüğümüz üzere, buna karşı teşhizatlı değiliz, Lübnan savaşında gördüğümüz üzere buna hazır değiliz.

Mâceracı ve eski bir komando bile olsa her hangi bir İsrailli lider anlamalı ki askeri saldırı şıkkı gerçekten bir şık değil. Geçmişte birkaç bombalamayı başarıyla yürüttüğümüz doğrudur fakat hiçbir şey sonsuza kadar sürmez ve üzerimize gönderilen Scud füzelerinin içi her zaman boş olmaz. Binlerce itfaiye aracı hatta Demir Kubbe füze savunma sistemi bile korunma sağlamayacaktır. Her vatandaş için birer müstahkem kale inşa edemezsiniz. Bu ise bizi ikinci bir sonuca götürür ki bunu sadece diplomatlar ve komutanlar değil aramızdaki savaş çığırtkanları da iyice anlamalıdır: Varoluşsal tek şık, bölgeyle bütünleşmektir. (Bunu yıllar önce ilk ifade eden Uri Avnery idi.)

Ulusçular, yerleşimciler, itirazcılar, militaristler, güvenlik müdaafileri, ilhak destekçileri, şahinler, sağcılar, vatanperverler, sorun yaratan tipler ve mesiyanikler Carmel'de neler olduğuna bir baksınlar ve bununla nereye varmak istediklerini bize bir anlatsınlar. İsrail, her hangi bir barış şansına hayır derken ve sivil cephe savunmasızken, elinde hangi şıkları olduğunu bize açıklasınlar. Bir zamanlar güçlü ve tehditkâr olan ama şimdi paslanan kılıcıyla yaşamayı sürdürürse nasıl bir ümidi olabilir?
Müteveffa İzak Rabin, kendisini Oslo sürecine iten başlıca etkenin, İsrail gücünün sınılarını fark etmesi olduğunu özel bir sohbette kabul etmişti.

O tarihten beri zayıfladık; bunun nedeni sadece sivil cephedeki tehditler değil ama aynı zamanda uluslararası itibarımızın düştüğü durumdur. Eğer bunu bir kabul edersek ve - caydırıcılık veya çaresizlik hâricinde - askeri seçeneğin gerçekçi olmadığını anlarsak yalnızca diplomatik seçeneğin olduğunu anlayacağız ki bu seçenek bizim için halen açıktır.

İsrail ortadan kaldırılmayacak. Ağır silahları bir sonraki savaşta da belirleyici olacaktır ama binlerce İsrailli - diğer taraftaki - on binlerce kişi ölecek ve metin bir küresel cephe bize çözüm dayatacaktır. Altı Gün Savaşları'nın travması bunun yanında bir yaz rüyası gibi kalacaktır, her ne kadar keyfi yerinde olan toplumumuz yine şaşırmış gibi yapsa da. O vakit tüm İsrailliler bilecek ki meğer diplomatik çözüm - her İsrailli'nin Big Brother'ı izlemeden önce her kamuoyu yoklamasında evet dedikleri diplomatik çözüm - yıllardır kapımızın dibindeymiş ve tahakkuk eden yıkım, bir tercihin ürünüymüş.

Sağcı politikacılar veya suç işlercesine diplomatik vakti tüketen her hangi bir kimse bilsin ki mukadderatın sorumluluğunu taşımaktadır. İsrail, gücü sayesinde onlarca yıl direndi. Bu güç artık sınırlarına dayandı. Geçen hafta Carmel'den bunun ipucu gönderildi. Her oturma odasında ve her bakanlıkta bir yankısı olmalıdır bunun.


Kaynak: Ha'aretz

Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı