Filistin'in hayatını idame ettirmesi büyük ölçüde Arap ülkeleri tarafından sağlanmışsa da Filsitinlilerin en metin sözcüsü, Recep Tayyip Erdoğan hükümeti oldu. Söylemini diplomatik güçle takviye eden Türkiye, bağımsız bir Filisitin'i tanımaları için Brezilya ve Arjantin'i de etkiledi. Peşlerinden diğer Latin Amerika ülkeleri de gelecektir. Ayrıca Türkiye, İsrail'in Gazze ablukasına son vermek için uluslararası desteği de seferber ediyor.
Filistin'in içinde bulunduğu vahim duruma karşı sempati duyulmasına rağmen Türkler bu desteğin nasıl sergileneceği nokrasında ortak bir yol takip etmiyorlar. Laik Türkler, hükümetin teşvik ettiği (dinden ilham alan) sivil toplum örgütlerinin yurtiçinde ve yurtdışında kendilerini tanıtmak ve güçlendirmek için Filistin davasını istismar ettiklerini iddia ediyorlar; Gazze filosu fiyaskosu bunun son örneğidir.
Arapların bedbahtlığını batı sömürgeciliğine ve dört asırlık Osmalı hâkimiyetine hamletmek Ortadoğu'da yaygın bir tutumdur. Batıya karşı ciddi bir antipati halen mevcutken, son yıllarda Türkiye'ye karşı Arap kamuoyu kanaatinde bahse değer bir değişim söz konusu. Araplar Türkiye'ye gitgide "bizim olmamız gereken bu" diyerek bakıyorlar.
Türkiye, kazanımları ve bölgede artan nüfuzu sayesinde büyük saygı görüyor. Çoğunluğu Sünni bir devlet olmasına rağmeni Türkiye, pek çok Arap ve müslüman ülkesinde ortada olan Sünni-Şii ayrımını zekice siyasi ve diplomatik sermayeye tahvil ederek onun üstüne çıkmayı şimdiye değin başardı.
Arap halkları, başta umutlu oldukları ama sonra hayal kırıklığı yaşatan birkaç tecrübeden sonra kuşkulu ve hüsranda olmayı sürdürüyor. Atalarının kazanımlarından duydukları gurur biraz rahatlamalarını sağlıyorsa da câri gerçekler bunu bastırıyor. İlham verici liderler neredeyse hiç yok. Irak'taki ağır aksak ilerleme daha da yavaşlayacak gibi duruyor. Şeffaf seçimlere rağmen Filisitinliler arasındaki kavga gerçek ümitleri söndürüyor. Onlarca yıl sürmüş olağanüstü halden sonra Mısır'ı çepeçevre kuşatmayı sürdüren belirsizlik, geleceğine kasteden bir hançer gibi havada asılı duruyor. Esad'ın dalavereyle serbest pazara ayar vermesi ve Suriye'yi avuçlarında sıkıca tutması gelecek nesillere bir vizyon ve emniyet hissi sunmuyor. Ürdün'deki kayda değer ilerlemenin kendi sınırları dışında tekrarlanması zor duruyor çünkü iç zorluklar ve bölgesel gerçekler, diğerleri üzerinde nüfuz tasarrufunu sınırlıyor. Bâriz ilerlemeye rağmen Lübnan her an patlamaya hazır barut fıçısı gibi. Doğal kaynak zengini Libya, tutarlılığı ülke içinde ve dışında gizli gizli sorgulanan yaşlı bir otokratın kaprislerine mâruz.
Türkiye'nin Arap devletleri için model olarak hizmet edip edemeyeceği Batı siyasi çevrelerinde sürekli sorulan bir sorudur.
Türkiye ilham verebilir, faydalı dersler sunabilir ama model olamaz. Modern Türkiye Cumhuriyeti'nin içinde yeşerdiği dinamikler ve tarihi bağlam tekrarlanamaz. Çağdaş Türkiye, demokratikleşme yolunda halen evriliyor. İç mücadeleler, Kürt meselesi ve yapılması gereken reformlar önündeki çetin yolun sadece birkaç hatırlatıcısıdır. Hükümet bir denge tutturmak zorunda. Ülke içerisinde muazzam meydan okumalar varken ülke dışına uzanmaktan sakınmalıdır.
Arap nüfusunun ezici çoğunluğu, kasvetli bir gelecekle yüzyüze olan 30 yaş altındaki gençlerden oluştuğu için bölgede demografik bir saatli bomba geriye doğru sayıyor. Bu ise Türkiye liderliğinin Ortadoğu'da inisiyatifi ele almaları ve potansiyellerini açığa çıkarmaları için özel sektörü teşvik etmesi gerektiğinin altını çizer. Türkiye'nin siyasi liderliği, fırsatlar yaratmak sûretiyle, bölgesel basıncı azaltabilir ve yumuşak bir inişe katkıda bulunabilir.
Daha geniş Ortadoğu'daki değişim, ekonomik büyümenin mührünü vurduğu evrimci bir süreç içerisinde cereyan edecektir yoksa dış tasarımların dayatılmasıyla değil. Zaman içerisinde daha fazla reform potansiyeli de olacaktır. İhtiyaç duyulduğunda, Türkiye'nin siyasetçileri duruma kibarca el atmalı fakat sonuçların ortaya çıkmasını işadamlarına terk etmelidirler. Herşeyden evvel, Türkiye'nin en etkili büyükelçileri özel sektörden çıkmaktadır. Arap tarihinin seyri I. Dünya Savaşı ile sona eren dört asır boyunca İstanbul tarafından belirlendi. Tarih tekerrür etmeyecektir. Ancak bir asırlık yokluktan sonra, gerçek Türk nüfuzunun daha mülayim bir formda Arap başkentlerine ulaşması memnuniyetle karşılanmalıdır. Hem, istikrarı küresel düzene sürekli tehdit teşkil eden bir bölgenin tedrici dönüşümü için bir esastır bu.
Kaynak: Guardian
Dünya Bülteni için çeviren: Ertuğrul Aydın