İkinci İntifada’dan beri, ağır hastalar ve tek tük iş adamı dışında, Gazze Şeridi’ndeki Filistinliler İsrail’e giremiyor. 18 yıldır İsrail’e gelmemiş dost canlısı şoförümüz Münir Dweik’in İsrail ziyaretine izin verilmesi bu nedenle bizim için büyük sürpriz oldu. Dweik yıllarca Gazze’deki sadık taksi şoförümüzdü. Arkadaşı Said al-Kalut ile birlikte, antika Mercedes’leriyle bizi Jibalya mülteci kampının arka sokaklarından geçerek Beit Hanoun’un ölüm tarlalarına, Dir al Balah’ın acınacak haldeki evlerine ve Khan Yunis’teki matemli ailelere götürür; beraber Gazze ve Rafah arasında gezer, Gazze Şeridi’nin hikayelerini kovalardık.
İkisi de Tel Aviv’de işçi olarak büyümüş ve hayatlarının en güzel yıllarını burada geçirmişler; daima büyük bir hayali beslemişlerdi: kısa bir ziyaret için bile olsa bir kereliğine çocukluklarının manzarasına, Hatikva pazarındaki tavuk yolma makinelerine, Carmel pazarındaki karpuz tezgahlarına, Hayfa’da uzun süredir olmayan Gazze taksi durağına, eski dostlarına ve patronlarına dönmek. Onları Kasım 2006’da Gazze girişleri bize kapatıldığından beri hiç görmemiştik. Yine de sakin zamanlarda da, kan ve yıkım zamanlarında da telefonla yakın bir iletişim kurmaya devam ettik. Geçen hafta Münir beni heyecanla aradı ve çalıştığı İtalyan yardım kuruluşu sayesinde bir kaç günlüğüne İsrail’e gelmek üzere giriş izni aldığını söyledi. Geçtiğimiz Pazar Lod’da buluştuk ve beraber Hatikva pazarını ziyaret etmek ve Tel Aviv’de bir gün geçirmek için yola çıktık. Hem bizim hem onun için inanılmaz duygulu bir gün oldu: onun ve bizim, eski ve yeni ülkemizi ziyaret etmek.
Birbirlerini dört seneden uzun süredir görmemiş arkadaşlar arasında büyük kucaklaşmalar; Münir iki dirhem bir çekirdek giyinmiş ve bu kez bir Hybrid araba ile onu gezdiren biziz. Daha önce hiç böyle bir araba görmemiş. Birbirini takip eden saatler; hepsi birbirine karışmış ve dizginlenmiş şaşkınlık, heyecan, utanç, karmaşa, üzüntü, sevinç ve şüphe saatleriydi. Pazarda onu hatırlayacaklar mıydı? Kassam füzelerinin yağdığı böyle bir zamanda ona nasıl davranacaklardı? Eskiden onu, İbrani ismi “Avi” veya bazen “Abed” diye çağırırlardı. O zaman bir çocuktu fakat artık değil. İranlı Yigal’i, Yemenli Motti ve Rimon’u görmeyeli 20 yıldan fazla olmuş ama o zamandan beri telefon numaralarını saklamış.
Ben-Gurion Havaalanı 2000 sağda, yeni “Hızlı şerit” solda, Hiriya çöplüğü ise artık bir park... Bunların hepsi onun için yeni. Ülke dev adımlarla gelişiyor. Araba camından görünen görüntüleri sessizce sindirirken, İsrail’de geçirdiği beş gün boyunca Gazze’de yıllardır hissetmediği kadar sakin hissettiğini söylüyor; üstelik geçen hafta ilk geldiği gün Kudüs’te bir bomba patlamış olmasına rağmen. “Burada endişeli değilim. Gazze’de ise 24 saat endişeliyim.” Tıpkı bizim 1950 ve 60’larda Kıbrıs’a gemi ile giden şanslı bir kaç kişiye verdiğimiz gibi, Gazze’deki arkadaşları da ona bir alışveriş listesi vermişler. Said için sandaletler, bir komşusu için acı biber, çocuklara şeker, herkese sigara ve en önemlisi, “Yahudi ekmeği” hubz al yahud; başka bir deyişle Gazze’de bulunmayan çavdar ekmeğimiz. Son görüştüğümüzden beri, Beyt Lahiya’daki Indira Gandhi çocuk yuvası öğretmeninin, öğrencilerinin önünde öldürülmesinden bir gün sonra, ilk kız torunu doğmuş. Dökme Kurşun Operasyonu’nu unutmayı tercih ediyor: karısının nasıl onu un almaya gönderdiğini ve bir füzenin nasıl taksisinin yanına düştüğünü. Yine de Mercedes’ini yemeklik yağ ile doldurduğu zamanları hatırlayıp gülüyoruz. Günün sonunda evine döner ve kokudan kusardı. Tel Aviv silüeti görüntüye giriyor. Hatikva pazarının sadece iki blok uzağındayken “Hiçbir şeyi tanımıyorum, nerede olduğumu bile bilmiyorum” diyor. Delikanlıyken burada onu şekillendiren 10 yıl geçirmiş. “Burada bir çocuktum. O zaman herkes beni severdi. İyi bir çocuk, havalı bir oğlandım. Sonra ilk Körfez Savaşı başladı ve o zamandan beri Gazze’de sıkışıp kaldım. Fakat unutamıyorum, ne yaparsam yapayım unutamıyorum.” Ve burası, eskiden Peugeot 404’ünü parkettiği yer. Burası da Münir’in sabahtan başlayıp geceyarısına kadar tüy yolduğu yer. Şimdi cesaretini toplayıp satıcıların yanına giderek “beni hatırlamazsınız” diyor bir adama.
Herkes onu hatırlayıp onu gördüğüne bir anda sevinmiyor. Burası hala Hatikva pazarı ve o bir Gazzeli. Birisi önce onu Yahudi sanıyor; bir başkası surat yapıyor; fakat pek çok insanla arasındaki buzlar hemen eriyor ve anılar su yüzüne çıkmaya başlıyor. Giriş iznini çıkarıp herkese tek tek gururla gösteriyor. Özellikle çok dokunaklı bu hareketle şunu demek istiyor: İyiyim, benden korkmanıza gerek yok, Gazze’den gelmiş olsam bile...
Ve Münir’i Gazze Şeridi’ne, “Münir’in hapishanesi”ne geri götürene dek Tel Aviv’de bir gün geçiriyoruz. Tekrar görüşmek üzere Münir, şu çılgınlık biter bitmez.
Kaynak: Star