Birkaç gün önce birileri, New York Üniversitesi'ndeki Küresel İlişkiler Merkezi'nin (CGA) hazırladığı bir belgenin linkini gönderdi.

Belge 2020'de Türkiye için üç farklı senaryo ortaya koyuyor ve bu, daha önce Irak, İran, Çin ve Rusya üzerine de çalışan CGA Senaryo İnisiyatifi'nin bir parçası. "Türkiye 2020" senaryosu CGA'nın belli gelişmelerin potansiyel mantıki sonuçlarını irdelediği uzmanlığına, ABD'nin en saygın Türkiye uzmanlarından Joshua W. Walker'ın koordinasyon çabalarına ve Mayıs 2010'da düzenlenen ve tümüyle farklı görüşlere sahip çeşitli Türkiye gözlemcilerinin katıldığı bir seminerden elde edilen verilere dayanıyor. Neticede ortaya çıkan belge gayet etkileyici, zira okuyucuyu CGA raporunda anlatılan üç senaryonun ardındaki mantığı ölçüp biçmeye sevk ediyor. Senaryolardan 'Bağnaz İslamcılık' adında olanı, 2020'de AKP'nin, laik muhalefetin zayıflığından yararlanarak, muhafazakâr kentli alt-orta sınıfların taleplerini karşılayarak ve İslamcı Saadet Partisi (SP) ile ittifak oluşturarak iktidarını sağlamlaştırmayı başardığı bir Türkiye resmi çiziyor. Bu senaryoda Sünni İslam iç ve dış politikadaki en başat güç ve azınlık görüşlerini dışlıyor.

'Bağnaz Laiklik' adlı ikinci senaryo bir yanıyla ilkinin aynadaki aksi gibi. Bu projeksiyona göre, gelecek yıllarda AKP sosyo-ekonomik sorunlarla, İslamcı eğilimlerine yönelik artan direnişle ve kötüleşen bir güvenlik durumuyla yüz yüze kalıyor. Bu da CHP için, ordunun ve MHP'nin desteğiyle iktidara gelme fırsatı yaratıyor. Yeni koalisyon güçlü, güvenli ve laik bir Türkiye'yi hedefliyor. Ancak bu hedef doğrultusunda otoriterliğe meylediyor. Bu iki senaryoyu okumak ilginç olsa da, şahsen bunlardan birinin gerçekleşmesinin ne muhtemel ne de arzu edilir olduğu kanaatindeyim. Bu yüzden de sadece "Siyasi Çoğulculuk" adlı üçüncü senaryoya odaklanacağım.

Bu siyasi tahminin yazarlarına göre AKP'nin gücü bu yıl zirvesine çıktı, fakat gelecek yıl ve devamında, kısmen seçmenlerin beklentilerini karşılamak konusundaki kendi başarısızlıkları sonucunda, kısmen de anayasal sınırları zorlaması ve muhalefetteki canlanma nedeniyle hegemonik pozisyonuna yönelik meydan okumalar artacak. Hükümetin yeterli istihdam yaratamaması karşısında seçmenlerin sabrı azalacak. Öte yandan Erdoğan'ın başkanlık sistemini getirme çabaları, medyaya yönelik süregiden kısıtlamalar ve apaçık 'İslami' bir dış politika, birçok ılımlı seçmenin ve siyasetçinin iktidar partisinden uzaklaşmasına yol açacak. Bu süreçte diğer seçenekler ön plana çıkacak, zira CHP 2012 ile 2015 arasında cazip bir sosyal demokrat program geliştirmiş olacak ve BDP de kendisini, AKP'nin hüsrana uğrayan Kürt seçmenleri ve merkez solcular için geniş tabanlı bir alternatife dönüştürmeyi başaracak. 2015'teki seçimlerden AKP'nin hâlâ en büyük parti olduğu, fakat net çoğunluğa sahip olmadığı dengeli bir meclis çıkacak. Bunun sonucunda yaşanacak siyasi tıkanıklık da 2017'de AKP'nin bölünmesi ve erken seçimlerle aşılacak.

Bu noktada senaryo siyasi bir bilimkurguya dönüşüyor: Ali Babacan ön plana çıkıp Erdoğan'la arasına mesafe koyacak ve onu Kıbrıs sorununu görmezden gelerek AB üyeliği projesini çıkmaza sokmakla suçlayacak. 2017 seçimlerinden sonra CHP ve AKP mecliste aşağı yukarı benzer sayıda sandalye elde edecek ve BDP'nin desteğini almak için taviz vermek zorunda kalacak. Bunun neticesinde ideoloji ağırlıklı söylemin yerini daha ılımlı politikalara meyyal tartışmalar alacak. AKP'nin reformcu siyasetçileri partiyi tekrar AB ve serbest piyasa yanlısı bir siyasi çizgiye çekecek. Yeni bir CHP liderleri kuşağı partinin Kemalizm'in kutuplaştırıcı ideolojik veçheleri yerine, demokratik yanlarını vurgulayan sosyal demokrat bir parti olarak yeni imajını sağlamlaştıracak. Türkiye için üretilen bu en müspet senaryonun sonunda, ülkenin 2020'deki siyasi manzarası 2011'den ciddi ölçüde farklı olacak. Kutuplaştırıcı eğilimlerin yerini, çeşitlilik içeren güçlü bir sivil toplumun hayati rol oynadığı ılımlı, çoğulcu politikalar alacak.

Biliyorum, entelektüel egzersizleri kışkırtan bu tür düşüncelerle dalga geçmek kolaydır. Öte yandan bilhassa son senaryo, hükümetin Kıbrıs ve AB meseleleriyle iştigal ederken sergilediği aşırı dozda tehlikeli özgüven, siyasetteki saldırgan üslup ve Kürt sorununu çözme basiretsizliği gibi, bugünün tartışmalarında tanık olduğunuz pek çok unsur barındırıyor. Tavsiyem şu: Senaryoları okuyun (www.scps.nyu.edu/cga) ve ne gibi muhtemel sonuçlar üzerinde durulduğunu görün.


[email protected] 


 

Kaynak: Zaman