İsrail’in Mavi Marmara olayından ötürü Türkiye’den özür dilemeyi reddetmesinin ardından, Ankara’nın Tel Aviv’e karşı gerginliği tırmandırması sonrası en önemli soru şu: Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan dikkatsiz mi davrandı ve aslında o bir Abdülnasır mı? Yanıt vermek zor ama ortada Türk hareketinin iyi hesaplanmış, bölgedeki değişimlere dayanmış olabileceğine dair göstergeler var.

Dünden bugüne ne değişti?
Olayları iyi takip edenlerin göreceği önemli nokta şu: İsrail’e yönelik Türk gerginliğinin tırmanışının, Türkiye’nin tarafsızlıktan çıkıp kendi topraklarında İran’a karşı Amerikan füzeleri yerleştirilmesine izin verdiği bir zamanda gelmesi. Bu da İran’ın, Türkiye karşısında gerginliği tırmandırmasına açıklık getiriyor. Bir Arap dışişleri bakanının da belirttiği gibi, “Siyasette en önemli şey, zamanlamadır”. Ankara, gerçekçi olmayan ‘sıfır sorun’ yaklaşımını bir kenara bırakıp Tahran’a karşı taraf olduğunu ilan etti. Bu konu, bilhassa Kürt grupların Ankara’yı hedef almasından sonra birçok göstergeye sahip. Türkiye’ye karşı gerginliğin tırmandırılmasının, Ankara’nın Suriye’deki Beşşar Esad rejimine yönelik tutumuna karşı bir cezalandırma olduğu görülüyor.
Ankara, dün Irak savaşı sırasında dönemin ABD Başkanı George W. Bush’un Türk topraklarına geçmesini reddederken, bugün ABD Başkanı Barack Obama’nın İran’ı caydırmayı hedef alan füzelerini konuşlandırmasına destek oluyor. İsrail’e yönelik bu Türk mesajının içeriği şu: Ankara, Tel Aviv’le ilişkilerini dondurma noktasında daha ileriye gitmeyecek ve füzelerin Türkiye’ye yerleştirilmesi, Ankara’nın İran nükleer projesine karşı gerginliği arttıran İsrail’e büyük bir hizmet sunduğu anlamına geliyor.

Türkiye’nin işine gelenler
Türkiye’nin İsrail’e yönelik tutumu bu kadarla kalmıyor. Zira Ankara, Tahran’ın aksine, bölgedeki değişim rüzgârından istifade ediyor. Ankara’nın şu an Tel Aviv’le ilişkilerinin gerilmesi önemli değil. Çünkü Türkiye, Libya’da Kaddafi’nin çılgınlığına karşı koyan NATO’da etkin bir taraf. Davutoğlu, Trablus’un kurtarılmasından sonra Bingazi’yi ziyaret eden ilk isimlerdendi. Ayrıca Türkiye, Mısır’daki değişimden de zarar görmedi; Müslüman Kardeşler güçlendikçe değişimden istifade etti. Ankara, Suriye-İsrail arabuluculuğunun dosyasıyla meşgul olmadı. Esad’ın durumu, buna yardımcı olmuyor, özellikle de devrilmeye yakınken. Esad’ın Türkler açısından zararı yok; onun tecrit edilmesi, Türkiye’ye ihtiyaç duyacağı anlamına gelir.
Ayrıca Türkiye’nin Filistin-İsrail arabuluculuğunda da rolü yok. Özellikle de Filistin lideri Mahmud Abbas, Filistin devletinin tanınması için bu ay BM’de mücadeleye hazırlanırken ve Hamas, Esad’ı savunmak için Gazze’yi patlatma girişimlerine rağmen İsrail’le ateşkesini uzatmışken... Ayrıca İsrail de uluslararası alanda yalnızlaşıyor. Doğal olarak Türkiye, Araplara ve İran’a karşı liderlik rolü oynaması için bölgesel bir boşluk olduğunu görüyor. Bu yüzden Türkiye’nin İsrail’e karşı gerginliğinin boyutu ne olursa olsun, Türkiye’yle ilgili verileri iyi düşünmek gerek. Erdoğan, Abdülnasır gibi görünse de, dikkatsiz davranmamış olabilir. (Londra’da Arapça yayımlanan Şark ül Evsat gazetesi, 10 Eylül 2011)


 Kaynak: Radikal