Haziran 2009'da Türkiye Büyük Millet Meclisi Türk Ceza Kanunu'nda, askeri personelin sivil mahkemelerde yargılanmasına imkan veren değişiklikler yaptı. Karar Türkiye'de ve dışardaki birçokları tarafından, sivil otoritelerin ordu üzerindeki gücünü artıracak bir adım mahiyetinde memnuniyetle karşılandı.

Geçen hafta Anayasa Mahkemesi söz konusu değişiklikleri iptal etti. Bu kararın, emekli ve faal subayların ülkeyi istikrarsızlaştırma ve hükümeti devirme planlarındaki rolüne dair süregiden birçok soruşturma açısından ne anlama geleceği henüz meçhul.

En yüksek Türk mahkemesinin verdiği bu en son karar, mevcut Anayasa ve onun koruyucusu konumundaki Anayasa Mahkemesi'nin daha ileri reformlar için tayin ettiği sınırları gösteriyor. 1982 Anayasası'nı kısmi tadilatlarla değiştirmek bir müddet için mümkün göründü. 2001-2004 yılları arasında, o dönemin yegane muhalefet partisi CHP'nin desteğiyle olan buydu. Ancak o günler geride kaldı. CHP'nin anayasal değişiklikleri desteklemeye gönlü yok artık. Diğer büyük muhalefet partisi de aynı tavrı benimserse, iktidar partisinin anayasal değişiklikleri geçirmek için gereken üçte iki çoğunluğa ulaşması imkânsız. Fakat 2008'de MHP'nin üniversitelerde başörtüsü yasağını kaldırmaya çalışan AKP'ye verdiği destekte olduğu gibi, bu orana ulaşsalar bile işe yaramaz. Anayasa Mahkemesi Meclis'in kararını iptal ediverir. Geçen hafta bir kez daha gördüğümüz gibi, aynısı Mahkeme'nin mevcut Anayasa'ya uygun görmediği sıradan yasalar için de geçerli.

Velhasıl Türkiye bir kısırdöngüye girmiş durumda. Anayasa'da ve sıradan yasalarda, ülkeyi daha demokratik hale getirmek için yapılan değişiklikler, ancak Anayasa Mahkemesi kabul ettiğinde ve ederse hayata geçebiliyor.

Sorun şu: Mahkeme demokrasiyi güçlendirmeyi değil, mevcut Anayasa'yı korumayı en önemli vazifesi olarak görüyor. Bu da birçok insanı tepeden tırnağa yeni bir Anayasa'nın gerekli olduğu fikrine sevk ediyor.

İki gün önce en büyük memur sendikası olan Memur-Sen bu yönde hararetli bir çağrıda bulundu. Birkaç gün önce yeni TÜSİAD yönetim kurulu başkanı Ümir Boyner, "Türkiye'nin, 12 Eylül askeri darbesinden 30 yıl sonra, hala bir darbe Anayasası ile yönetilmesi kabul edilemez" ifadelerini kullandı.

Sorun darbe anayasasının nasıl değiştirileceği. AKP yakın zamana dek işbirliğine yanaşmayan muhalefeti, 2007 seçimindeki yeni bir Anayasa'yı tartışmaya açma vaadini ertelemesinin bahanesi olarak kullandı. Fakat işler değişiyor.

Görünen o ki hükümet, ne zaman Anayasa Mahkemesi'nin sevmediği reformlar dava konusu olsa, mevcut Anayasa'yı değiştirmediği sürece duvara çarpacağına ikna olmuş durumda.

Bu ablukanın üstesinden gelmenin ilk adımı, bu ilkbaharda acil anayasa değişikliklerinden oluşan sınırlı bir paket sunmak olacaktır. Paket, diğer meselelerin yanında, sivil mahkemelerin askeri personeli yargılamasına imkân verecek ve siyasi partilerin kapatılmasını zorlaştıracak değişiklikleri de kapsayacaktır. AKP Meclis'te üçte iki çoğunluğa sahip olmadığı için paket referanduma sunulacaktır.

İkinci adım ise iktidar partisinin 2011 seçimlerinden önce yeni meclise yeni bir Anayasa sunmak konusunda açık bir taahhütte bulunması olmalı. Bu, söz konusu Meclisi fiilen, yeni anayasa metnini hazırlayan, sivil toplumla enine boyuna tartışan ve ardından referanduma sunan bir kurucu meclis haline getirecektir. Kısırdöngüyü kırmanın ve Anayasa Mahkemesi'ni baypas etmenin tek yolu bu gibi görünüyor. Mahkeme halkın çoğunluğunun referandumda kabul ettiği bir Anayasa'yı nasıl reddedebilir? Bunu yapamazlar.

Türkiye'nin dört başı mamur bir liberal demokrasi haline gelmesinin önündeki kalan engelleri kaldırmanın en iyi yolu bu.
Balyozlara falan gerek yok.

Kaynak: Radikal