Hayat her haliyle çok girift ve beklenmedik olaylara gebe. İmtihanın önemi de bu belirsizlikte saklı olsa gerek. Bu durumun esrarına mucip olarak Kur’an’da her olaya karşılık gelecek uyarılar, daha belirgin hale gelir.
İslam’ın saltanata dönüşmesiyle birlikte çok şey kaybedildi. İktidarın muhafazası adına çarpıtılan pek çok değer zamanla geleneğe dönüştü. Mümin karakteri yara aldı, bilinç çarpık şekillendi ve dolayısıyla toplumsal akış çarpık hassasiyetleri bağrında ibadet duyarlılığıyla taşır hale geldi.
İyi günde nezaketin taşınması zor değildir. Halbuki sınanma günleri öyle mi? Yokluğun, savaşın, fitnenin ortaya çıktığı dönemler, insanın inancına olan samimiyetinin test edilip bir açıdan da kendine gösterildiği zaman dilimidir, ancak çoğu kez bu durum fark edilemez.
İnsanın cahil, unutkan ve zalim olduğunu bilen Rabb’i onu bu zor zamanlardan felaha çıkartmak için, neler yapması, nasıl davranması gerektiğini açıkça ortaya koyuyor. Bununla da kalmıyor Mevla, bu durumdan istifadeyle İblis menşeili iğvaların insanı nasıl ayartacağı konusunda da bilgilendiriyor.
Ne var ki, özellikle fitnenin meydan bulduğu ortamlarda göz gözü görmez olur ve müminler hırsın tetiklediği hal içinde hareket etmekten kendilerini alıkoyamazlar. İblisin iğvası taraflara ayrı ayrı ‚“Sen haklın“ fısıltısını zerk eder ve kişiye yaptığı hataları göstermeden, karşı tarafın hatalarını kat be kat büyüterek ulaştırır.
Fitnenin alev aldığı, düşmanlığı beslemeye durduğu nokta burasıdır. Herkesin yaptığından memnun olduğu, hatasını pire, karşı hatayı deve yaptığı vicdan şaşkınlığı böyle başlar. Fitne bir alev gibi parladığında, ateşi beslemek için pek çokları “gönüllü“ olur.
Hayatın akışı karşımıza değişik şartlar, imkan ve sorunlar çıkardığında karşı karşıya gelmek kaçınılmaz olabilir. Bu ve benzeri durumların tarih içinde pek çok kere yaşandığını, bildiğimiz halde, çoğu kez toplu kaybedişler yaşandığını hatırladığımız halde, yine aynı tarz ve tavırla olumsuzluğa kitleniriz.
Çünkü yine aynı iğva devrededir ve fısıltısını yenileyerek kurmaktadır. “Bu senin uğradığın haksızlık tarihteki hiç bir örneğe benzemez“ diyerek fitnesine dinanizm kazandırma yoluna gider. Ayrıntıları, biçimleri insanın önüne koyar ve mücadeleye davet eder.
Oysa aynı bünyeler, sorunsuz zamanda , herşeyin yarım olduğunu, bütün noksanlıkların ahirette tamamlanacağını belirtirler.
Söylemin insana en çok gerekli olduğu zaman bu anlardır. Kızgınlık anında, sorun yakıcı yaşandığında çağrılması gereken Mevla sözüdür. Kulakların tıkandığı, yüreğin gökler kapısına dayandığı bu anlar cevapsız kalmaz.
Müslümanlar için en normal durum farklılık içinde bir arada , aynı kıblede var olmaktır. Farkları, ayrılık sebebi görmeden, zenginliğe dönüştürme becerisiyle ele almak, eylem ve söylem diliyle bize ulaştırılmıştır.
Bu durumda bir ilke çıkar ortaya ki, mümin kardeşliğinde aleyhe çalışmak, gayrısıyla kardeşi aleyhine bulunmamak iktiza eder. Endülüs acı bir ders, ikaz eden bir öğretmen gibi karşımızda duruyor.
Kitap sorunların nasıl aşılacağını, hangi yolun takip edileceğini ve bu yol takip edilmediğinde nasıl toptan kaybedenler paydasında buluşulacağını açıkça aktarıyor.
Yeniden Kitaba, sürekli olarak Kitaba sarılma, medet isteme vaktidir.
Modern dönem, iletişim cihazlarıyla fitneyi anında büyütme, fareyi dağın yerine koyma büyüsüne sahip. Sosyal medya, gövdesiz silahşörlerin, insafı kovduğu, nükleer kirlilik meydanına dönmüş durumda. Galibi olmayan bir savaşa çıkılmış. Herkesin yenilgi bahsinde yerini aldığı bu alan, kinin , beslendiği, geri dönüşümlerin makaslandığı, acısı sonradan hissedilecek düşmanlığın tarlası oldu.
Önde yer alanlar duaya sarılıp aklı selim ile sadece kendi yanlışlarını düşünmeli, İblise malzeme verip vermediğini gözden geçirmeli. Hendek savaşındaki zaferin ve Huneyn günündeki zaafiyetin nedenleri üzerine düşünülmeli.
En az önde olanlar kadar, üçüncü pozisyondaki müminler de bu halden sorumluyuz.
Taraflardan birinin yanında yer almak, resim vermek bu ortama ne katar?
Ateşe odun atanla su döken bir olur mu?