Kıbrıs’taki 18 Nisan başkanlık seçimleri yaklaşıyor ve bundan böyle bütün dikkatler muhtemelen sandıktan çıkan sonuçların yan etkilerine odaklanacak.

Derviş Eroğlu kazandığında ne olacak? Eroğlu, görevdeki başkan Mehmet Ali Talat, Kıbrıslı Rumlar ve Türkiye hükümeti tarafından savunulan federal çözüme karşı çıkmasıyla biliniyor.

Eroğlu iki toplum arasında süregiden müzakereleri yavaş, fakat kararlı adımlarla sona mı erdirecek? Ve adadaki statükonun devamının Türkiye’nin AB üyeliği yolunda dev bir engel teşkil ettiğinin farkında olan Ankara, Eroğlu’nun bunu yapmasını engellemeye çalışacak mı?

Bu arada Brüksel’de bütün bu süreci doğrudan etkileyebilecek çok ilginç bir gelişme mevzubahis. Birkaç ay önce Lizbon Anlaşması yürürlüğe girdi. Anlaşma AB içindeki yeni oyun kurallarını içeriyor. Daha önceki kurallarla kıyaslandığında önemli değişikliklerden biri şu: Bundan böyle bütün ticaret anlaşmaları AB üyesi ülkeler ve Avrupa Parlamentosu (AP) tarafından birlikte karara bağlanacak. AB ülkeleri bugüne kadar bu tür kararları AP’nin onayı olmaksızın alabiliyordu. Daha da önemlisi, AB üçüncü ülkelerle ticaret anlaşmalarını sonuçlandırdığında bütün üye ülkelerin bunun üzerinde uzlaşması gerekiyordu, ki bu da her ülkenin kararı veto edebilmesi anlamına geliyordu. Peki şimdi ne olacak? AB’nin dahili kuralları Kıbrıs’taki durumu nasıl etkileyecek?

AB’nin 2004’te adanın Türk tarafı ile AB üyesi devletler arasında doğrudan ticaretin önünü açarak Kuzey Kıbrıs’a izolasyonu sona erdirme yönünde verdiği sözü hatırlıyor musunuz?

Niyet, Kıbrıs Türklerini Annan Planı’na ‘evet’ dedikleri için ödüllendirmekti. Ne yazık ki AB bu sözünü tutamadı, çünkü Kıbrıslı Rumlar AB masasındaki yerlerini bu ticaret anlaşmasının kabulünü engellemek için kullandı. Öneri hâlâ ortada, hiçbir zaman geri çekilmedi, fakat Kıbrıslıların veto haklarını kullanma kararlılığı nedeniyle siyasi olarak öldü.

Fakat Lizbon Anlaşması’nın getirdiği yeni kurallar uyarınca bu artık mümkün değil. Ticaret anlaşmalarının AP’de çoğunluğun ve AB üyesi ülkeler arasında da nitelikli çoğunluğun (yani aşağı yukarı üçte ikisinin) onayını alması gerekiyor.

Sonuçlandırılmayı bekleyen bütün ticaret anlaşmaları otomatik olarak bu yeni karar mekanizmasına aktarılıyor. Buna Kuzey Kıbrıs’la serbest ticaret önerisi de dahil.

Kısa süre sonra AP plana dair kararını vermek zorunda kalacak. Paralel bir süreç dahilinde, AB üyesi ülkeler de lehte ve aleyhte fikir beyan etmeye mecbur olacak. Kıbrıslı yetkililer küplere binmiş durumda. Yeni komisyon üyesi Stephan Füle’yi baskı yapmakla suçluyorlar. Füle’nin bu gelişmeden memnun olduğu belli, fakat onun başlattığı bir şey değil. Mesele, yeni anlaşmanın uygulamaya konulmasından ibaret.

Kıbrıs hükümeti ve AP’nin Kıbrıslı üyelerinin bu süreci durdurmak için yine ellerinden geleni yapacağına eminim. Artık prosedürlerin ardına saklanamayacaklarının, AB ve AB üyesi ülkeler için önerinin esasıyla ilgili bir karara varma vaktinin geldiğinin farkındalar.

Oylama günü geldiğinde Kıbrıs, Fransa ve Avusturya gibi ülkelerin desteğini alsa bile, Kuzey Kıbrıs şirketlerinin Rumların müdahalesi olmaksızın Avrupa’nın geri kalanına ihracat yapmasına izin verecek olan bu anlaşmanın kabul edilmesini engelleyemez. Kabul edildiğinde ise, sürekli bu meseleyi gerekçe gösteren Türkiye hükümeti limanlarını ve havaalanlarını Kıbrıs uçaklarına ve gemilerine açabilir. Bu olursa, yakın zamanda çakılıp kalma riski taşıyan AB-Türkiye müzakereleri yeni bir ivme kazanacaktır.
18 Nisan’da ne olacağını bekleyip görelim.
Fakat Brüksel’den de gözümüzü ayırmayalım.

 

 Kaynak: Radikal