Gün gibi aşikâr gerçeklerin anlaşılamaması ideolojik körlükten öte bir mana taşımıyor. Çıplak gerçeklere gözlerini kapayanlar, sadece kendilerine gece yapıyor.
Devekuşu misali başını kuma sokanlar, avcıya yem olmaktan kurtulamıyor. Dünya çapındaki mevcut gelişme ve değişmelerden etkilenmeksizin maddi-manevi menfaat ve konumları ile hayat tarzlarının aynen devam edeceğini düşünenler, sadece aldanıyor. İnsanlar, gruplar, toplumlar, devletler, medeniyetler için sosyal bilimlerin ortaya koyduğu, doğruluğu insanlık tarihi boyunca yüzlerce defa ispatlanmış kanunların dışında yer alacaklarını düşünenler, hayal dünyalarında yaşıyorlar. İbni Haldun'un tespitleri ile kuruluş, gelişme, yükselme, duraklama ve çökme olarak tespit edilen bu süreç, bir bakıma İlahi iradenin ertelenebilir ama değiştirilemez kurallarından biridir. 46 yıl zirvede Osmanlı devletine padişahlık yapmış Kanuni için söylenen, "Bu dünya Kanuni Sultan Süleyman'a bile yâr olmadı." sözü bu hakikati ne güzel ifade eder. Kur'an şöyle der bu sürecin dışına çıkabileceğini düşünenlere: "Ey cin ve ins topluluğu! Yapabilirseniz haydi göklerin ve yerin hududundan geçin bakalım! Ama geçemezsiniz!" (Rahman, 55/33) Bir tehdit gibidir. "Gücünüz yetiyorsa yol açık, haydi buyrun" demektir.
Neden böyle bir giriş? Dünya bir değişim vetiresi içinde. Bu değişim bazı yerlerde ve bazı meselelerde evrensel doğrulara doğru müspet bir gelişme kaydederken, bazılarında tam aksi istikamette yol alıyor. Söz gelimi Nijer'de yapılan askerî darbe ile gerilere gidilirken, ülkemizde yaşanan gerçeklerle ileriye doğru mesafe alınıyor. Ergenekon, Balyoz vb. eksende yaşananlar, 28 Şubat'ın 13. yıldönümünde yapılan halk protestosu ile ayrı bir değer kazanıyor. Değişimin yargı veya güvenlik kuvvetleri ile sınırlı olmadığının, meselenin tabana yayıldığının göstergesi oluyor.
Pekala, bugün itibarıyla dünya ülkeleri arasındaki hâkim ve üstün konumunu muhafaza eden Amerika bu değişmeler, gelişmeler veya geri gidişler bağlamında nerede yer alıyor? Takip edebildiğimiz kadarıyla Amerika'da kafaların karışık olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bir taraftan iç dünyadaki gerçekler, diğer taraftan global dünyada kendisini etkileyen faktörler, her şeyin kontrol altında olmadığını gösteriyor. Resmin bir tek karesine değil, bütün karelerine birden bakarak büyük manzarayı görenler, bilgisi, tecrübesi, ufuklarının enginliği ile gelecek tasavvurunda bulunanlar çok karamsar tahminlerde bulunuyor.
Mesela diyelim ve birbirinden bağımsız ama son tahlilde bahsini ettiğimiz büyük manzarayı hem belirleyen hem de etkileyen parçalardan bir demet sunalım sizlere.
1- Amerika'nın 2008 öncesinde % 44 olan bütçe açığı, böyle giderse 2080 yılında % 716 olacakmış.
2- 2030 yılında Hindistan 5 büyük global ekonomiye sahip ülkeler arasında yerini alacak, 2050 yılında Amerikan ekonomisini yakalayacakmış.
3- Bazılarına göre 2027, bazılarına göre ise 2040'ta Çin'in fert başına düşen milli geliri, Amerika ile eşit olacakmış.
4- Amerika'nın gün geçtikçe kötüye giden ekonomisi, önümüzdeki 10 yılın sonuna kalmadan Afganistan'dan bütün askerlerinin, yıllar değil aylar süren kısa bir zaman içinde çekilmesine sebep olacakmış.
5- Yakın tarihte imparatorlukların yaşama nedeni; ticaret, fiziki işgal ve sömürge imiş. Amerika bunların her birinde geriye doğru gidiyormuş.
6- Global iklim değişiklikleri yakın bir gelecekte zengin ve fakir ülkeler arasındaki gelir dağılımı dengesizliğini çatışmaya dönüştürecek ana etkenlerden biri olacakmış.
7- Japon Başbakanı Hatoyama ile ABD Başkanı Obama bu yıl sonbaharda Hiroşima'yı birlikte ziyaret ederek, nükleer silah yapımına son mesajı vereceklermiş. Bununla birlikte İran'ın nükleer silah yapma çalışmaları böyle devam ederse, Obama Beyaz Saray'dan ayrılmadan önce bu silahı elde etmiş olacakmış. İran'ın nükleer silaha sahip kulüp üyeleri arasına katılması ise başta Ortadoğu olmak üzere, bütün dünyadaki mevcut dengeleri altüst edecekmiş.
8- Nükleer enerji programları Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan'ı da nükleer silaha sahip ülkeler arasına koyacakmış. Böylece İran ve Pakistan ile beraber bu beş Müslüman ülke birlikte olabildikleri takdirde dünyanın kaderini değiştirecek bir konuma yükselecekmiş. Mısır'ın her yıl 1,5 milyar dolar Amerikan yardımı alması, Amerika'nın Suud güvenliğini üstlenmiş olması, Türkiye'nin NATO üyesi bulunması bir şey değiştirmeyecekmiş.
9- Gelişmekte olan ülkelerdeki nüfus artışı gelecekte en büyük problemlerin başında gelecekmiş. Bunlar arasında İslam ülkelerinin ayrı bir yeri varmış. Mesela, Bangladeş, Mısır, Endonezya, Nijerya, Pakistan ve Türkiye'nin 1950'de toplam nüfusu 242 milyon, 2009'da 475 milyon imiş. Bu hız devam ederse 2050'de 886 milyon olacakmış.
Miş-mış diyerek, miş'li-mış'lı gelecek zaman kipiyle anlattığım bu şeyler, üniversiteler, think-tank kuruluşları gibi kurumların milyon dolarlar harcayarak yaptıkları ilmi çalışmalar sonucu ortaya koyduğu ürünler. Masa başında uydurulmuş, hayal mahsulü şeyler değil. Zaten bugün attığı her bir adımı her şeyiyle belirlenmiş muhtemel gelecekleri adına atan ve böylece bugünde yarını yaşayan dev bir ülkeden başka türlü davranması beklenmezdi.
Pekala kilit soru şu: Biz neredeyiz? Gelecekte yaşanılması muhtemel veya muhakkak bu tabloda yerimizi belirleme adına biz nerede duruyoruz ve neler yapıyoruz? Sahi, biz neredeyiz?
Kaynak: Zaman