Geçen hafta Avrupalı liderler, yorumcular, vatandaşlar ve bilhassa yatırımcıların büyük kısmının AB'nin krizi dizginlemek, idare etmek ve nihayetinde üstesinden gelmekte başarı elde edebileceğine hâlâ ikna olmadığının açıkça görülmesi sonrası bir kez daha Brüksel'de toplanarak avro krizini çözmeye çalıştılar.

Peki zirve herkesin umduğu gibi büyük bir dönüm noktası, dalgayı tersine çeviren bir toplantı oldu mu? Sadece bir avuç iflah olmaz iyimser bu soruya olumlu cevap verecektir. Analistlerin çoğu, bazı mühim adımlar atılmış olsa da, AB'nin henüz o noktaya gelmediği konusunda hemfikir. Öngörülebilir gelecekte, hem finans piyasalarının hem Avrupa vatandaşlarının güvenini yeniden kazanmak için yeni avro zirveleri düzenlenecek.

Aralık zirvesinin en çarpıcı sonucu Britanya ile kalan 26 AB üyesi ülke arasındaki kapışmaydı. Britanya Başbakanı David Cameron, ülkesinin avro bölgesi ülkeleri arasında gelecekte daha iyi ekonomik politika koordinasyonu sağlamak için gereken anlaşma değişikliğine desteği karşılığında, Londra'daki finans sektörünün çıkarlarını koruyacak özel güvenceler talep etti. İstediğini alamadığı için de veto yetkisini kullandı ve böylece Britanya'yı tecrit edip diğer AB üyesi ülkeleri mevcut anlaşmalar haricinde alternatif bir çözüm aramaya mecbur bıraktı. Bu radikal pazarlık stratejisiyle ilgili çok şey söylendi. Muhalefetteki İşçi Partisi'nin lideri Ed Miliband'in şu sözlerine büyük ölçüde katılıyorum: "Bir şeyler sizin dışınızda ilerliyorsa bu bir veto değildir. Buna kaybetmek denir. (...) Cameron Britanya için kötü bir anlaşma ile geri dönmüştür. Bunun çıkarlarımızı korumakla uzaktan yakından alakası yoktur, bizi söz hakkından mahrum bırakmıştır."

Böyle önemli bir meselede Britanya'nın kendisini tecrit etmesi, AB'nin üye ülkelerin hepsinin tüm AB politikalarına dahil olmadığı "çok vitesli" denilen bir Avrupa'ya doğru ilerliyor olabileceğine dair spekülasyonları ayyuka çıkarmış durumda. Buna göre AB, daha ileri entegrasyonu tercih eden ülkelerden oluşan bir çekirdeğin yanında, Britanya gibi diğer ülkelerin daha azına razı olmasına ve ortak para, Schengen kısıtsız seyahat bölgesi veya günün birinde ortak dış politika gibi belli işbirliği alanlarının dışında kalmasına izin verebilir. Bu modele gelecekteki yazılarımda tekrar değineceğim, çünkü AB gerçekten de bu yönde gelişirse, Türkiye gibi aday ülkeler için seçenekler de temelinden değişecektir.

Biz avro krizi meselesine ve geçen hafta alınan kararlara dönelim. Zirvenin sonucuna dair sarih ve dengeli bir değerlendirme okumak isteyen herkese, Brüksel merkezli etkili bir düşünce kuruluşu olan Avrupa Politikalar Merkezi'nin (EPC) internet sitesine gitmelerini ve EPC'nin kıdemli siyaset analistlerinden Janis A. Emmanoulidis'in yazısını okumalarını tavsiye etmek isterim.

Emmanoulidis'in vardığı başlıca üç sonuç şöyle: 1. Hazırlanmakta olan yeni hükümetlerarası anlaşmayla ilgili pek çok nokta hâlâ muğlak. Bu da mevcut anlaşmalar, onay prosedürü ve AB kurumlarının yeni yapıdaki rolüyle ilgili büyük sorunlar yaratacak. 2. Kilit önemdeki sorulara hâlâ ikna edici cevaplar verilmiş değil: kemer sıkma ile büyüme nasıl eşzamanlı yürütülebilir? Sürdürülemez düzeyde borçlu ülkelerde kamu borçlarının azaltılması gerektiğine kimse itiraz etmeyecektir. Fakat kamu harcamalarındaki kesintiler ekonomik büyüme üzerinde olumsuz etkiler yapacaktır ve uzatmalı ve derin resesyonları tetikleyebilir. 3. Almanya bir tür ortak AB istikrar tahvili çıkarma ihtimalini düşünmeye razı olmadıkça, finans piyasalarını, avro bölgesi üyelerinin ortak paranın geleceğine duyulan güveni artırabilecek şekilde birbirlerine daha sıkı bağlanmaya hazır ve istekli olduğuna ikna etmek zor olacaktır.

Emmanoulidis'e göre, mevcut kriz büyük ölçüde AB'ye ve avroya yönelik güven eksikliğinden kaynaklanıyor. Bu bakımdan geçen haftaki zirve siyasi karar mercilerine, vatandaşlara ve yatırımcılara son derece karışık sinyaller verdi. Bazı alanlarda bazı somut ilerlemeler kaydedildi, fakat aynı zamanda birçok hassas karar ertelendi. Emmanoulidis'in tahmini şu: "AB bir süre daha 'kriz ikliminde' kalacak. Piyasalar muhtemelen yatışmayacak; güven ve inanç hızlı şekilde geri gelmeyecek. (...) AB uzun ve engebeli bir yolda ve krizin hangi aşamasında olduğumuzu kestirmek imkânsız. (...) Bu, sistemle ilgili bir kriz ve sadece AB'nin çeperini değil, tam da Avrupa entegrasyonunun temellerini tehdit ediyor." Dediğim gibi: bir sonraki zirvede görüşmek üzere!

[email protected]

Kaynak: Zaman