Devin burnuna sinek konsa dünyayı ayağa kaldırmaz... Günlerdir bayrak konusu tüm medyayı meşgul etti. İşin basitliği, tezgahın çok uçlu ve en hassas yerden olması, sayısız senaryoya izin verir mahiyette. Öte yandan ülke olarak, durumumuzu, hassasiyet bahsinde önümüze sermesi ve aynı zamanda yeni komplolara ilham vermesi açısından hayli ilginç.

Bayrağa gösterilen aşırı hassasiyet, boca edilen anlamın bu denli ağır oluşu, dünya sistemi karşısındaki pozisyonumuzun bir yansıması olarak anlaşılmaya yatkın özellikler barındırıyor. Sanki zayıf yönlerimizi bayrakla kapatma yönüne gidiyoruz.

Üstelik bunu açıkça konuşmaktan kaçınarak yapıyoruz. Mesela, Türkiye uluslararası arenada ne işe yarar, kabiliyeti ve imkanları nelerdir ve neden vaz geçilmezdir? Öyle midir? Bu sorular sormayız. Dahası bunu seslendirmenin vatan hainliğine denk geleceğini hisseder, susarız.

Bilinir ki,  bir ülkenin bağımsızlığı, onun bağımlı olmamasıyla doğru orantılıdır. Bu açıdan bakıldığında hala bir otomobil bile yapamayan, bütün sanayisiyle dışa bağımlı olan bir ülkenin hamasetindeki etkinin, tedirginlik pskolojisiyle alakalı olduğu açıkca anlaşılır.

Olayın akabinde, özellikle dilin kemiğinin alındığı sosyal medyada, komik ve ironik bir hale dönüştü.

İşin en enteresan tarafı, Müslüman kimliği taşıyan kimi görüşlerin yaşadığı savrulmalar ve gelinen trajik aşama. Genelde "vurun indirin" bahsinde odaklaşan görüşlerin meşruiyetini, İslam’a nispetle anlaşılmaz bulduğumuzu belirtmemiz gerekir.

Bayrak bir ülkeyi temsil eder. O ülkenin insanını, değerlerini, tarihini bir çırpıda hissetiren bir simgedir. Bizim bayrağımız ayrıca, medeniyet bağını da bünyesinde taşır. Hülasa edersek, ne bayrağımızla ne de İstiklal Marşımızla bir sorunumuz var. Farklı fikir ve inanç taşıyan tüm vatandaşların da ülkeye bağlılık biçimlerinin çeşitliliği ile bayrakla savaşları olmaması arzu edilir. Bu duygu makuldür.

Bayrak sulh döneminde daha sakin dalgalanmalı, güveni göstermesi açısından daha az kullanılmalı. Hele tirajı artırılarak, her hangi bir olayla ve özellikle de ülke içine karşı sallanmamalı.

Savaş anında bayrak başka bir hale bürünür. Haklılığı, coşkuyu, milletin topyekun hissiyatını sırtlanır.

Bütün bu olumlu yönleriyle, bayrak da insan için vardır.

İnsanın üstünde değildir. Hayatın en şerefli varlığı insandır. İnsan hayatını önemli kılan ona Rabbin ruhundan üflemesidir. Bayrak için ulus devletler insana kıyabilirler, ancak İslam tarihinde böyle bir  olaya rastlanmış değil.

Mümin ayetle  düşünen insandır.

"Çocuk ise de haddi bildirile" vurgusu, içinde çelişki barındıran, kızgınlık anı beyanıdır. Çocuğun cezai müeyyideden beri olması, bütün kültürlerin ve ceza sistemlerinin ortak görüşüyken böylesi bir vurgu yakışık almamıştır.

Basit, çocukça bir tezgah karşısında ortaya çıkan "seferberlik" durumu, büyük bir tarihin çocuklarına yakışmamış, estetik durmamıştır.

Çok daha neşeli ve biçim açısından tiyatral bir yöntem öngörülebilirdi. Üstelik bu tutum, sonucu keyifle izleyen tertipçileri şaşırtmaya yetecek, yeni ilhamlara gark etmeyecekti.