İlk tartışmaya açıldığında Türkiye’de birçokları tarafından AB üyeliği ihtimalinin tükenişinin ilk adımı olarak görülen bir rapor geçenlerde yayınlandı ve Türk basınında hakkında nedense pek az şey okuduk. Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin 2007’de yaptığı öneriyi hatırlıyor musunuz? Sözüm ona bir ‘Akil Adamlar Grubu’nun AB’nin geleceği üzerine bir çalışma yapmasını istemiş ve grubun hedeflerinden birinin Avrupa’nın sınırlarını belirlemek olduğunu da açıkça vurgulamıştı. Sarkozy’nin bu sınırlara dair fikrinin ne olduğunu gayet iyi bilen birçokları, Fransız liderinin önerisinin hayata geçirilmesinin Türkiye’yi Avrupa’nın geleceğinden silmekle sonuçlanacağından korkmuştu.

Aralık 2007’de Avrupa Konseyi, ‘AB Üzerine Düşünceler Grubu’ adı verilen ve eski İspanya Başbakanı Felipe Gonzalez’in başkanlığını yaptığı bir çalışma grubu kurmaya karar verdi. Gruptan birliğin uzun vadede karşılaşacağı zorlukları tespit etmesi isteniyordu. Britanya ve İskandinavya’nın güçlü lobi faaliyetinin sonucu, görev tanımında Avrupa’nın limitlerine veya sınırlarına hiçbir atıfta bulunulmadı.

İki buçuk yıl sonra tamamlanan ve ‘Proje Avrupa 2030. Zorluklar ve Fırsatlar’ adı verilen rapor, iki ay önce sunuldu. AB’nin geleceğiyle ilgilenen herkesin bu belgeyi okumasını hararetle tavsiye ederim. İhtiyarlayan nüfus ve yeni gelenlerin entegre edilmesiyle ilgili sorunlardan enerji güvenliğine ve iç güvenliğin ıslah edilmesi gereğine kadar, Avrupa için ve Avrupa dahilinde önem taşıyan bütün meseleler ele alınıyor. İki konuya, bariz nedenlerle daha fazla dikkat gösteriliyor: Ekonomik kriz ve krizin üstesinden nasıl gelineceği, yanı sıra Avrupa’nın dünya sahnesinde daha etkin bir aktör olması gereği. Peki çalışmada Türkiye’ye dair herhangi bir şey var mı? Evet.

Düşünce Grubu AB’nin potansiyel yeni üyelere kapısını açık tutması gerekliliği konusunda son derece net ve bu minvalde, şu açık ifadeleri kullanıyor: “Birlik, Türkiye de dahil, mevcut resmi adaylara yönelik taahhütlerini yerine getirmeli ve müzakere sürecini devam ettirmeli.” Buraya kadar her şey yolunda, fakat Fransa Cumhurbaşkanı, bizzat Avrupa devlet başkanlarının yetkilendirmesiyle hazırlandığı için kolayca rafa kaldırılması veya külliyen bir kenara atılması mümkün olmayan bu raporla ilgili o kadar da müspet bir hissiyat içinde olmasa gerek.

Benim gördüğüm asıl sorun, bu rasyonel akıl yürütmelerle birçok Avrupa vatandaşının ruh hali arasında var olan muazzam uçurum. Şahsen, üye ülkelerin ekonomilerini daha iyi koordine etmek yönünde ileri adımlar atılması ve güçlü ve şevkli bir ortak para politikasına çok daha fazla yatırım yapılması gerektiğine canı gönülden katılıyorum. Şu an zorluk, birçok Avrupalının Avrupa kurumlarına daha fazla yetki devretmek istememesi ve çözümler bulmak için Brüksel’e değil kendi ulusal başkentlerine bakıyor olması. Rapor yerinde ve doğru bir ifadeyle, AB’nin Avrupalılar rollerini belirleyene kadar beklemeye niyeti olmayan yeni aktörlerin bulunduğu küresel bir oyunda kaybetme tehlikesi olduğundan dem vuruyor. Ancak AB içinde şu an yaşanan tam da bu. Birçok Avrupalı daha fazla işbirliği ve genişleme lehindeki kayda değer argümanlarla, AB’ye karşı hoşnutsuzluk hissiyatı ve gelişmelerin yönünü tayin edememe korkusu arasında köprü kurmakta ziyadesiyle zorlanıyor.

Türkiye için sorun şu: Müzakere ettiği birlikte, hem kendisini sıcak bir şekilde buyur etmeye hazır entelektüeller hem de bu büyük ve yeni ülkeyi içeri almanın kendilerine fayda getirip getirmeyeceğini hiç bilmeyen vatandaşlar var. Neticede Düşünce Grubu’na kılavuzluk eden aynı rasyonel argümanlar, Türkiye’nin liderlerini ve vatandaşlarını kendileri için en parlak geleceğin AB üyeliğinde olduğuna ikna etmeli. Avrupa’daki kararsızların yarattığı bütün belirsizliklere rağmen.

Kaynak: Radikal