Avrupa Merkez Bankası'nın AB üyelerini kurtarması yasakken, Atina IMF seçeneğini ciddi ciddi düşünmeli. IMF'yi çağırmak küçük düşmek anlamına gelmez; üstelik Avrupa'yla siyasi bağı olmayan bir 'destekçi' en mantıklısı.

Avrupa ortak para birimine geçtiğinden bu yana har vurup harman savrulacağı konusunda teorik endişeler söz konusuydu. Başlıca korku İtalya gibi hovarda ülkelerin aşırı borçlanıp, yüksek faiz maliyetlerini veya kurtarma faturalarını Almanya gibi tutumlu, ölçülü ‘birlikdaşlarının’ sırtına yüklemesi ihtimaliydi. Avro’nun doğuşundan
11 yıl sonra, Yunanistan hızla felakete sürüklenirken, bu müphem korkular acil bir politika meselesi haline gelmiş durumda.

Savurganlıkla mücadele yönündeki ilk teşebbüsün, yani gülünç bir biçimde yanlış adlandırılmış istikrar ve kalkınma paktının işe yaramayacağı belliydi. Ne savurgan ülkeleri ödeyemeyecekleri para cezalarıyla tehdit etmek, ne de avro bölgesinin kurtarmaları yasaklaması muteberdi.

Ancak son aylarda Yunanistan’ın tahvil getirileri Almanya’nınkilere zarar verecek şekilde genişliyor, bunun üzerine borç verenler de haklı olarak zor durumdaki avro bölgesi ülkeleri için ne gibi planlar yapıldığını soruyor ve akabindeki sessizliğe bakarak bunun Atina’nın kendi meselesi olarak bırakılmasından korkuyor.

Yunanistan fazla iyi yaşadı
Ne yapılmalı? Avro bölgesi ülkelerinin bir kurtarmadan kaçınması anlaşılır, hatta alkışanır bir tutum - pervasız harcamayı, gerektiğinde devreye başka ülkelerin gireceği bilgisinden daha fazla teşvik eden bir şey yok. Bilhassa Yunanistan imdadına koşulmasını hiç hak etmiyor. Sorunlarından bazılarının sebebi küresel resesyon ve spekülatörler olsa da, kabahatin neredeyse tamamı Atina’nın. Hükümetin borçlanmasını gizlemek için ulusal hesaplarla bariz biçimde oynanması, Yunanistan’ın itibarını hem piyasalarda hem de diğer avro bölgesi üyelerinin gözünde dibe indirdi. Yunan ekonomisinin derin yapısal zayıflığı çürümeye bırakıldı.

10 yılı aşkın süre boyunca Yunanistan imkânlarının çok ötesinde yaşadı. Sıkı tararruf artık kaçınılmaz. Ancak Yorgos Papandreu’nun çiçeği burnunda hükümeti 2012’ye doğru borçlanmayı gayrısafi milli hasılanın yüzde 3’ünün aşağısına çekme sözü verse de, halkın tepkisi bunun uygulanmasına imkân vermeyebilir.

Yunanistan’ın taahhüdünü yerine getirememesi hemen herkese zarar verecektir. Piyasaların ve hükümetlerin gayet iyi bildiği gibi, Yunanistan’ın peşinden başkaları geliyor: Portekiz, İrlanda, İspanya, hatta dünyanın en büyük üçüncü borçlusu olan İtalya. Diğer avro bölgesi ülkelerinin yardım konusundaki bencilliğinin sebebi bu. Ortada çok para var. AB gelecek yıllarda ödenmek üzere yapısal mali yardımı artırabilir. Avrupa Kalkınma Bankası daha fazla borç verebilir. Hatta doğrudan AB kredisi kararı bile alınabilir, fakat bu krediyi Avrupa Merkez Bankası veremez, zira Maastricht Anlaşması uyarınca avro bölgesi hükümetlerini kurtarması yasak.

En çetrefilli mesele, herhangi bir yardımın reforma zarar vermemesinin nasıl sağlanacağı - yani ciddi bütçe kesintilerini ve yapısal reformları içeren akılcı politikaları teşvik eden koşullarla devreye girilmesi. Yunanistan’ın ihtiyacı olan şey, hükümeti gerektiğinde protestolara göğüs germe kararlılığını göstermeye ve güçlendirmeye davet edecek yabancı bir kurum. Yanıt, IMF’ye dönmek.

Britanya da yardım almıştı
Yunanistan’da ve Avrupa’nın kalanında birçokları IMF’yi çağırmayı küçük düşmek olarak görüyor. Ayrıca IMF’nın katı şartlarından da korkuyorlar. Ancak ihtiyaç duyulan şey de tam bu katılık. Prensipte Avrupa Komisyonu performansı denetleyip koşullar dayatabilir ya da bunu yeni bir Avrupa Para Fonu da yapabilir. Fakat Yunanistan AB’nin ve avro bölgesinin tam üyesi olduğu için, herhangi bir Avrupalı alacaklı Atina’nın siyasi baskıya ve toplumsal protestolara ayak direyebileceği konusunda piyasaları ikna etmekte zorlanacaktır. Tersine IMF bağımsız bir kurum, halkın tepkisini kaldırabilir ve borca batmış hükümetleri kurtarma deneyimine sahip. Dahası Macaristan, Letonya ve Romanya gibi diğer AB ülkeleriyle de teşriki mesai halinde.

IMF’nin ortak bir para bölgesindeki rolünün, bir ülkeye klasik dış ödemeler dengesi desteği sağlamak değil, devlet borcu krizinden kurtulmasına yardım etmek olacağı doğru. Fakat sıkı önlemlerin ve reform programlarının oluşturulması konusundaki uzmanlığı son derece değerli olacaktır. IMF’nin yardımına muhtaç kalmak bir avro üyesi için utanç verici olabilir; 1976’da Britanya da aynı duruma düşmüştü. Fakat Yunanlılar kendilerini daha da kötü bir kadere mahkum etmek yerine yüzlerine IMF’ye dönmeye hazır olmalı. (Başyazı, 4 Şubat 2010)

Kaynak: Radikal