Ortadoğu’nun kanlı şöhretine rağmen geçtiğimiz on yıllarda bölgenin çoğunda orduların başındaki generaller rahat edebildi. Bazı dehşet dolu aralıklar haricinde (Irak’ın 90’larda Kuveyt’i işgali yahut neredeyse on yıl süren İran ile savaşı gibi) başlıca Arap kuvvetleri, 1973’teki savaşın ardından İsrail ile yapılan barış anlaşmaları veya kalıcı ateşkeslerden beri büyük çatışmalar içerisine girmek zorunda kalmadı.
Lakin tüm ordular, 2011’de Arap Baharı sırasında gerçekleşen ayaklanmalar ve onların tetiklediği çatışmalar sebebiyle silkelenmeye ve uyuşukluklarını üzerlerinden atmaya zorlandı. Şu an ise savaş içerisinde olmayan herhangi bir birlik bulmak bir hayli zor. Düşmanların yelpazesi Irak Şam İslam Devleti’nden İran destekli Husi militanlara kadar genişlemiş durumda (hatta endişe verici bir şekilde bazı yerlerde kendi sivil vatandaşları ile çatışma halindeler).
Amerika ve Avrupa’nın bir kez daha sahaya kendi kuvvetlerini sürme konusundaki isteksizliğini göz önüne alırsak, bölgenin istikrarı büyük ölçüde Arap ordularının savaşma kapasitesine bağlı durumda. Peki, onlar bu göreve hazırlar mı?
Geçmişlerine bakılırsa biraz umut var. Büyük Arap kuvvetleri geçtiğimiz on yıllarda İsrail tarafından yenilgiye uğratıldı, İran ile nispeten daha iyi bir ilişki kurdu veya Çad gibi bazı Afrika ülkelerine hücumda bulundu. Bugün ise birçoğu kurşunlar havada uçuşmaya başladığında, Batı tarafından gördükleri desteğe ve teçhiz edilmelerine rağmen, alandaki hakimiyetlerini korumak için mücadele ediyor. IŞİD geçen yıl ufak çapta birliklerle Musul’u ele geçirmeye çalıştığında Irak ordusuna ait büyük birlikler, Amerika’dan eğitim ve ekipman için milyarlarca Dolar destek almasına rağmen darmadağın oldu. Yemen ve Libya’daki birlikler de tamamen parçalandı. Ülkenin sadece bir kısmı üzerinde kontrolü olan Lübnan ordusu ise Suriye’deki sınır ötesi etkiye sahip kargaşayı durdurmak içim mücadele vermekte.
Arap ordularının problemleri para veya ekipman ihtiyacından ileri gelmiyor zira bölge ülkeler gayrisafi milli hasılanın büyük bir kısmını askeri harcamalara ayırıyor. Londra merkezli bir düşünce kuruluşu olan Uluslararası Stratejik Çalışmalar Enstitüsü (The International Institute for Strategic Studies)’nün hesaplamasına göre Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki 8 ülke, ulusal kaynaklarından savunmaya en çok harcama yapan 15 ülke arasında yer alıyor.
Problemlerden biri, büyük miktarda bir paranın boşa gidiyor olması. Milyarlarca Dolar jet uçakları ve denizaltılar gibi gösterişli ancak ilgili ülkelerin içinde bulunduğu savaş koşullarına pek de uygun olmayan ekipmana harcanıyor. Bu “oyuncakları” korumak da ayrıca zor.
Hırsızlık ve rüşvetçilik de yaygın. Birçok malzeme yok oluyor veya depolarda tutuluyor (Bu durum aynı zamanda IŞİD’in Irak’ta çok sayıda askeri malzemeyi ele geçirebilmesinin bir sebebiydi)
Emir ve kontrol mekanizmasına, lojistiğe ve istihbarat toplamaya yeterince öncelik verilmiyor. Planlar esneklikten yoksun ve işe yaramadıklarında bile takip ediliyorlar. Acemi ve rütbesiz askerlere verilen yetki durumu daha da kötüleştirirken Batı ordularının da daha fazla güç kazanmasına sebep oluyor. Arap toplumlarında rütbeye hürmet çok önemli ancak bu durum küçük birliklerin onay beklemeksizin hızlıca harekete geçmesini engelliyor.
Daha da ciddi bir zaafiyet ise Arap dünyasındaki silahlı kuvvetlerin Batı’daki emsalleri gibi tarafsız ve profesyonel bir kurum mahiyetinde olmaması. Birlikler genelde bir lidere, etnik gruba veya dini topluluğa devletin bizatihi kendisinden daha sadık durumdalar. Suriye, lidere bağlı ordu tipinin örneği. Libya ve Yemen’de ordu bölgesel veya kitlesel bağlar sebebiyle bölünmüş durumda.
İkinci bir unsur, ordunun yönetimindeki insanların Mısır gibi ülkelerde (özellikle 2011’de hükümetler devrildiğinden beri) ekonomi ve politikada büyük aktörler olarak rol alması. Kıdemli askerlerin iş kapasitesi rejim onları potansiyel darbe kışkırtıcısı olarak korkuttuğundan beri daha da artmış durumda. (Bu cümleden emin değilim)
Başka bir problemle yüzleşmek gerekirse, birçok ülke askeri görevleri milislere aktarabiliyor. Suriye diktatörü Beşar Esad kendisi için dövüşmeleri amacıyla birçok gruba ödeme yapmaktayken onun devrilmesini isteyen ülkeler de isyancı gruplara destek veriyor. Irak Hükümeti ve mevcut müttefiki Iran, IŞİD ile mücadele etmeleri için Şii milislere ödeme yapıyor.
Ama hâlâ devletin güvenliğini silahlı çetelere devretmenin yerine başvurulabilecek alternatifler var. Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) birlikleri bölgedeki en güçlü birlikleri arasında sayılmasa dahi bölgenin en modern ve kabiliyetli birlikleri denebilir. Yeterli kapasiteye sahip hava kuvvetlerine ve iyi eğitilmiş özel timlere sahipler. Bilhassa Ürdün, düzenli şekilde başka yerlerdeki birlikleri ağırlayan (genelde geleneksel tatbikatlar sebebiyle) özel eğitim tesisleri sayesinde oldukça iyi bir özel time sahip.
Genel olarak bölgedeki anti-terörist timler ve özel timler yeterliliğini kanıtlamış durumda. Bazıları daha etkili mücadeleyi sağlayacak bir takım ve dayanışma ruhu üzerine inşa edildi. Fakat bu az sayıdaki özel birlikler genellikle aşırı bir yükün altına sokuluyor, çünkü bir sorunlu bölgeden diğerine aktarılıp duruyorlar.
Aynı zamanda BAE’nin konvansiyonel kuvvetleri de sahip oldukları önemi Yemen’de kanıtladı. Bu ay Aden’e ayak bastıklarından beri, Suudi Arabistan tarafından sahaya sürülen ve çok küçük bir ilerleme kaydedebilen kuvvetlerin aksine Husilere karşı hızlı bir gelişme sağladılar.
Eğer Arap birlikleri IŞİD veya diğer milis kuvvetlerin yayılmasına karşı siper işlevi görmek istiyorlarsa büyük bir reforma ihtiyaçları var. İlk adım ise küçülmek olmalı. Birçok ordunun kadrosu kötü eğitimli ve yetersiz maaş ödenen kişilerle şişmiş durumda. Mısır ordusunda görev başında 438.500, Suudi Arabistan’da ise 227.000 kişi olduğu hesaplanıyor. Bu durum kısmen işsiz gençlerin istihdam edilmesi amacıyla ortaya çıkıyor. Suriye ve Mısır’da görülebileceği gibi çok az maaş alan ve yeterli olarak beslenemeyen gençler savaşta harcanmak üzere kullanılıyor ve buna göre bir performans ortaya koyuyor. Britanya Silahlı Kuvvetleri’nin eski komutanı Lord (Davis) Richard’ın belirttiği gibi “Eğer kurşunlarının büyük olasılıkla biteceğini veya yaralandığında yeterli bir tıbbi destek görmeyeceğini biliyorsan, savaşa daha az meyilli oluyorsun.“
Daha küçük ve profesyonel ayrıca iyi eğitimli ve yüksek miktarda maaş alan yeni üyeler tarafından yönetilen birlikler, çok büyük olasılıkla savaş sırasında çok daha verim sağlayabilirdi fakat sadece bölgedeki birkaç ülke bu tip ordular geliştirmenin peşinde çünkü aynı zamanda darbe korkusu mevcut. Eğer orduların savaş alanındaki performansları gelişirse Arap devletleri de ülkelerindeki idari yeteneklerini geliştirmek durumunda kalacak.
Kaynak: The Economist:
Dünya Bülteni için tercüme eden: Deniz Baran