Türkiye değil ama Türkiye'de siyaset yeni bir döneme girdi. Girilen bu siyasi atmosfer bu hafta başlamadı ama görüntüleriyle toplum yeni muhatap oluyor. Özetle soru şu: Ne oldu da Cemaat'le Ak Parti arasına bu denli derin husumet girdi?
Şaşılacak bir şey varsa o da Ak Parti ile Cemaat'in birlikte siyasi bir ortaklık yapmalarıydı.
Bu cümlenin ihtiva ettiği tarihi ve siyasi ayrışma izah edilmeden bugünü anlamlandırmak zor. Nurculuk, 1970'lere kadar, Türkiye'de Müslümanlık adına en büyük silleyi yiyen, çile çeken en önemli örgütlü hareket. Ne var ki gördüğü baskılar sonucu biçimlenen yapılanma, mücadele anlayışını ve siyasete karşı tutumunu da belirleyecektir.
Geleneksel damarları besleyen tarikatları ayrı tutarsak, entelektüel anlamda Büyük Doğu, Diriliş, Edebiyat, Mavera geleneği ile diğer İslamcılık anlayışlarının siyasal olarak Milli Görüş hareketiyle her zaman iç içe olmasa da yan yana durdukları söylenebilir. En azından siyasete bakışları, sistemi yorumlayış biçimleri ve siyaset etme biçimleri ile geleneksel Nurcuların siyasetteki muhafazakar-sağcı tutumlarından farklılaşırlar. Bu sebeple Nurculuğun içindeki dönüşüm ve ayrışmalar ne yönde şekillenirse şekillensin ana çizgi olarak İslamcılık denilen hareketlerle aralarındaki mesafeyi koruyacaklardır.
Ak Parti her ne kadar Milli Görüş gömleğini çıkardığını ilan ederek siyasete başlamış olsa ve İslamcı bir parti olmadığını deklare etse de sosyolojik olarak siyasal-toplumsal çizgide bir sürekliliğin olduğu muhakkak. En azından aynı tabana hitap eden ve onu da dönüştüren bir siyasal parti olarak sahneye çıktı.
Bu süreçte Milli Görüş çizgisine ve sosyolojik tabanına ayrı bir mecrada faaliyet gösteren Cemaat'le AKP'nin yolları kesişecektir. Bu kesişmede iki önemli faktör rol oynayacaktır: Kemalist elitin kurduğu statükoyu değiştirmek için uluslararası desteği arkalarına almak, içerde de mümkün olduğunca toplumsal desteği birleştirmek.
Türkiye'nin yönetilemez hale geldiği, küreselleşmenin Türkiye'yi dönüştürme taleplerine karşın iç dinamiklerin direnç gösterdiği süreçte; en azından statükonun değişimi konusunda iki farklı anlayış birleşti.
İktidarda elini güçlendiren küreselleşme açılımıyla ve İslam içinde 'ılımlı bir rol model ' olma potansiyeli taşıyan Ak Parti ile doğrudan siyasal risk almak yerine kendi çalışmalarına azami fayda sağlayıcı stratejileri benimseyen Cemaat buluşmuş oldu. Ak Parti'nin siyasal dönüşümü, uluslararası dinamiklere verdiği olumlu cevapla Cemaat'in zaten önemli ölçüde uluslararası ilişkilerinden beslenen gücü birleşince ortak tabanın hayali gerçek olacaktır.
Gelinen noktada özellikle Cemaat'in çekirdek kadrosu hariç muhafazakar tabanın en son görmek isteyeceği tablo AKP-Cemaat çatışmasıdır.
Yaşanmakta olan süreç bir günde oluşmadı. Özetle, başta Tayyip Erdoğan'ın güç ve karizmasının kontrol edilemez ve öngörülemez olduğu, iktidarın fazlasıyla güçlendiği ve Ak Parti'nin uluslararası dengeleri karşısına aldığı söylenebilir. Daha açık ifade ile uluslararası desteğe dayalı siyasal proje olmaktan çok siyasi olarak iç dinamiklere dayalı ayakta duran bir oluşum haline geldiği gerçeğinin altını çizmek gerek. İktidar partisinin söylem ve icraatları ne olursa olsun reel güç dengeleri açısından iç dinamiklere daha fazla yaslanarak iktidarını sürdürüp sürdüremeyeceği sınanmaktadır.
Cemaat için ise sorun çok daha basit ve pratik. Kendi misyonuna adeta kutsiyet atfeden bir adanmışlıkla anlam yükleyen çevre için camianın ayakta kalması, çıkarı hükümetten de, siyasal gerekliliklerden de önde gelmektedir. Nasıl bu iki farklı anlayış ve yapının bir araya gelmesi şaşırtıcı olmuşsa -ki bu duruma o zaman şaşmayanların bugün olup bitenleri anlama/anlamlandırma şansları olmayacaktır- bugün de ayrışmalarından çok ayrışma biçimleri şaşırtıcı olmalıdır.
Hiçbir strateji, siyasi zorunluluk ahlaki esasların önüne geçemez. Ahlaken sorunlu hiçbir davranış, yoksulun yetimin hakkına tecavüzün mazereti olamaz.
Gayrimeşru yöntemlerle meşru, gerekli, hayırlı yol alınamaz.
Gerekçeniz ne olursa olsun, ahlaken sorunlu hiç bir uygulamaya göz yumulamaz.
Hiçbir cemaatin, hizbin dar çıkarları bu ülkenin, Müslümanların, ümmetin geleceğinin üstünde değildir.
Kişisel günah ve ayıpları siyasal şantaj vesilesi yapmak hiçbir ahlak ilkesiyle bağdaşmaz. <<<DEVAMI>>>