1991'den bu yana ilk kez, ABD'yle İsrail'in Ortadoğu barışına yaklaşımları arasında küçük bir farklılık ortaya çıktı. George W. Bush'un bölgede felaket yaratan başkanlık döneminde, ABD yönetimi ilk kez yapıcı bir şeylere imza atabilirmiş gibi görünüyor. 1991'de Saddam Hüseyin'i Kuveyt'ten daha yeni çıkarmış olan George H.W. Bush yönetimi, İsrail'in Madrid barış konferansına yapıcı biçimde katılmasını talep etmişti. Sonrasında Araplarla bir sonuca varmayan, fakat önemsiz de olmayan barış anlaşmaları yapıldı. Irak bataklığının ve İran'la bir çatışma tehlikesinin gölgesindeki şartlar görünüşte hiç umut vaat etmese de, şu an Arap-İsrail ihtilafına son vermek için bir şans var. Bunun için ilk adım, geçen ay Suudi Arabistan'ın Mekke'deki arabuluculuğu sayesinde, milliyetçi Fetih'le İslamcı Hamas arasında kurulan yeni Filistin koalisyonuyla görüşme konusunda isteklilik göstermek. Hamas'tan istenen gerçekçi değil Mekke anlaşması ABD, AB, Rusya ve BM'nin şu üç talebini karşılamıyor: Hamas'ın İsrail'i tanıması, şiddetten vazgeçmesi ve önceki bütün barış anlaşmalarını kabul etmesi. Fakat, Filistinlilerin müzakereler başlamadan İsrail'in nihai amaçlarına teslim olmasını isterken İsrail'in Batı Şeria'daki yavaş yavaş ilerleyen işgaline son vermesini talep etmemek her zaman gerçek dışıydı. Mekke anlaşması, Hamas'tan İsrail'in yapmadığı bir şeyi, yani varolan anlaşmaları 'saymasını' istiyor. Fakat Hamas aynı zamanda ateşkesini belirsiz bir süreliğine uzatmalı. Ancak, sınırlar üzerinde nihai bir anlaşmaya varılmadan, sürekli genişlemekte olan bir İsrail devletinin tanınması talebi gerçekçi değil; zaten gerçekçi olsaydı ABD aynı şeyi Suudi Arabistan ve İsrail'i tanımayan diğer Arap devletlerinden de talep ederdi. İran'ın Şii nüfuzunun artmasına karşı Suudiler ve diğer Sünni devletlerle paylaştığı panik nedeniyle Washington, buradaki sorunu görmeye başlıyor olabilir: ABD, Hamas üyeleri dışındaki Filistinli yetkililerle görüşebileceğini söylüyor. Gelecek hafta, Arap Birliği 2002'de reddedilmiş barış planını yeniden sunacak. Plan, İsrail'in tam barış karşılığında, Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüs gibi muhtemel bir Filistin devletinin bileşenleri olması gereken işgal altındaki topdakları geri vermesini öngörüyor. Plan aynı zamanda Filistinli mülteciler için, 'üzerinde anlaşılmış özgür bir çözüm'ün çağrısını yapıyor. İsrail 'dönüş hakkı'nın Yahudi devletini silip süpüreceğini söylüyor. Fakat Arap formülü ülkeye geri dönüşten çok tazminata odaklanıyor; Hamas'ın planı 2002'de reddetmesinin sebebi de buydu. İsrail anlaşmanın ne içerdiğini pekâlâ biliyor. Yedi yıl önce Suriyelilerle görüşürken, İsrail sadece Suriye'deki Filistinli mültecilere yaklaşık 15 milyar dolar tazminat vermeyi değerlendiriyordu. Bu konu sanki şimdi bir anlaşmayı engelliyormuş gibi davranmak da ikiyüzlüce. İsrail ve dostları şunu anlamalı ki, barışı sürekli ertelemek sadece savaş getirir. (Başyazı, 21 Mart 2007)