Geçen hafta Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu (TUSKON), Avrupa Parlamentosu'ndaki Türkiye'nin Dostları Grubu'nun işbirliğiyle, Türkiye'de yeni anayasa için yürütülen çalışmaları ele alan bir konferans düzenledi.
Türkiye'deki anayasa tartışmasını Avrupalı bir kitlenin dikkatine sunmak açısından iyi bir fırsattı. Toplantıya katılım yüksek oldu ve parlamenterleri, ekiplerini ve diğer ilgili katılımcıları tartışmalı olan ana noktalar konusunda bilgilendirmeyi başardı.
İlk panelde, PKK'nın taktikleri ve politikalarına kuvvetle karşı çıkan iki tanınmış Kürt entelektüeli, Kemal Burkay ve Ümit Fırat yeni anayasadaki Kürt taleplerine odaklandı. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, temel meseleler anadilde eğitim ve belli düzeyde ademi merkezi idareydi. Mevcut Anayasa'daki 42. madde, herhangi bir eğitim veya öğretim kurumunda Türk vatandaşlarına anadil olarak Türkçeden başka bir dil öğretilmesini imkansız kılıyor. Burkay ve Fırat bu yasağı kaldırmak gerektiğini vurguladı ve görünüşe göre Türklerin çoğunluğunun da bu taleple ilgili artık hiçbir sorunu yok. Ankara merkezli MetroPOLL Stratejik ve Sosyal Araştırma Merkezi'nin düzenlediği son bir anket, cevap verenlerin yüzde 61,7'sinin çocuklara, Türkçeyi de öğrenmeleri şartıyla, anadillerinde eğitim verilmesi önerisini desteklediğini ortaya koydu. Elbette BDP destekçileri arasındaki destek en yüksek orandaydı, fakat AKP ve CHP seçmenlerinin çoğunluğu onlarla hemfikirdi. Hatta MHP seçmenlerinin yarısı dahi kamusal eğitim sisteminde Türkçe dışında dillerin kullanılmasının arzulanır olduğunu kabul ediyor görünüyordu.
Diğer Kürt talebine dair benzer bir anket düzenlemek ilginç olacaktır: halihazırda iplerin Ankara'nın elinde olduğu Türk devlet örgütlenmesini farklılaştırmak, böylece devleti bölgesel veya yerel düzeyde çok daha etkin ve demokratik hale getirebilmek. Tahminimce eski ayrılıkçılık korkuları hâlâ oldukça güçlü ve bu da, her tür ademi merkezi idare önerisini, bilhassa CHP ve MHP destekçileri arasında ziyadesiyle tartışmalı hale getirecek.
İkinci panelde Radikal Gazetesi'nin köşe yazarlarından Oral Çalışlar dinleyicileri çok yüksek beklentiler konusunda uyardı. Ona göre mevcut anayasadaki bütün sorunlu kısımları bir çırpıda tamamen silmek imkansız olacak. Çalışlar'ın beklentisi mevcut revizyon sürecinden nihai değil, geçici veya geçişsel bir anayasa çıkması yönünde. Bu değerlendirme kısmen yeni anayasanın hazırlanmasında tercih edilen yöntemden kaynaklanıyor: Anayasayı, bütün partilerin eşit temsil edildiği ve tüm kararların oybirliği ile alındığı bir Meclis komisyonu hazırlayacak.
Geçen hafta Brüksel'de düzenlenen panelin üçüncü ve son konusu bizatihi bu hazırlık süreciydi. Birçok katılımcı, panelistlerin bu prosedürün anlamlı bir netice doğuracağı beklentisinde olup olmadığını merak ediyordu. Hukuk Profesörü Levent Köker'in en iyimser panelist olduğu görüldü. Köker, dört parti için geri dönüş olmadığını ve bu yüzden hiçbirinin süreci bozan taraf gibi görülmek istemediğini savundu. Şahsen bilhassa MHP ve BDP'nin herhangi bir dişe dokunur revizyonda uzlaşabileceğine inanmakta hâlâ güçlük çekiyorum. MHP'li siyasetçiler, anadilde eğitim konusunda, seçmenlerinin yarısı kadar esnek görünüyor mu? BDP özerklik planlarının son derece sulandırılmış bir versiyonunu kabul edecek mi? Hepsinin ötesinde CHP, belli bir ideolojiyi savunmaması veya dayatmaması gereken bir anayasada Atatürk'e yönelik bütün atıfların çıkarılmasına razı olacak mı? İktidar partisi ilk ve orta okullarda zorunlu din eğitiminin ve sendika üyeleri ve faaliyetleri üzerindeki bütün kısıtlamaların kaldırılmasına hazır mı?
Bunlar önerilerin Meclis komisyonu tarafından oybirliği ile kabul edilmesinin önündeki engellerden sadece birkaçı. Tahminim şu: Her partinin bütün tartışmalı maddeleri veto hakkının olması mevcut hazırlıklara bitirici bir darbe indirecektir. Nihayetinde, AKP ve CHP'nin bu başarısızlığın ardından parçaları toplayacağını ve bu yılın bitiminde her ikisine o meşhur 'kırmızı çizgilerinden' bazılarını, bütün projeyi yok etmeksizin tutma imkanı veren revize edilmiş bir anayasada uzlaşacağını sanıyorum. Yani muhtemelen sonuçta Çalışlar'ın tahmin ettiği türde geçici bir anayasa ortaya çıkacak. Elbette Meclis Başkanı Çiçek ve meslektaşları, hepimizi yanıltıp Türkiye'nin siyaset tarihinde görülmemiş düzeyde bir uzlaşma isteği sergilemezlerse.
Kaynak: Zaman