Tanınmış akademisyen Nuray Mert iki gün önce Hürriyet'teki köşesinde, 12 Eylül referandumunda 'hayır' oyu verilmesi için bazı kötü argümanlar öne sürüldüğünü savunduğum köşeyazıma tepki gösterdi. Mert, hafif tabiriyle, bana asla ve kat'a katılmıyor, beni gayet tek taraflı olmakla eleştiriyor, siyasi körlükle ve demokratik olmayan yaklaşımla suçluyor, Tayyip Erdoğan'la aynı türden otoriter refleksler gösterdiğimi söylüyor. Böylesi suçlamaları cevapsız bırakmak mümkün değil.
İlk olarak meseleyi dosdoğru ortaya koyalım. Mert'in hiddeti iki yanlış algıya dayanıyor. Birincisi, benim başbakanın otoriter reflekslerini görmediğim eleştirisi.
Yanlış. Bu konuda çeşitli vesilelerle yazdım ve ciddi bir sorun teşkil ettiğinde hemfikirim. Fakat bu, Türkiye yasalarını ve kurumlarını Avrupa pratikleriyle daha uyumlu hale getirecek önerilere karşı iyi bir argüman değil. Mert'in ikinci yanlışı, anayasal değişiklik paketine karşı çıkanlarla tartışmak istemediğim iddiası. Yanlış. O yazıda ne dediğimi tekrarlamak isterim: muhalefetlerini söz konusu değişikliklerle alakası olmayan argümanlara dayandıran insanlarla paketin içeriğini tartışmanın çok manası yok. Birçok muhalif iktidar partisini sevmiyor/ona güvenmiyor/kuvvetle karşı çıkıyor ve bu sebeple 'hayır' oyu verecekler.
Mert bu açıdan söz konusu profile uyuyor, zira önceki yazılarından birinde tam da benim itiraz ettiğim türde argümanlar kullanarak 'hayır' oyu vereceğini açıklamıştı: Mert, AKP'nin 'kandırma ve manipülasyon politikalarına hayır' demek istiyor, bütün değişikliklerin ayrı ayrı oylanmasını istiyor ve mevcut paketin küçük adımları yerine külliyen yeni bir anayasa istiyor. Geçen hafta da dediğim gibi, benim için sakıncası yok. Fakat lütfen 12 Eylül oylamasının anayasa değişiklikleriyle ilgili olduğu numarası yapmayı bırakın. Mert ve başka birçokları için bu, iktidar partisine karşı bir oylama.
Değişikliklerin muhtevasına dönelim. Bununla, Mert'in bu yılın başında söyledikleri arasında bağlantı kurmaya çalışacağım. Nuray Mert, AKP'nin muhalifleri bastırmaya devam etmesi halinde 'sivil diktatörlük' tehlikesinin söz konusu olacağı uyarısında bulunarak manşetlere çıkmıştı. Mert'e göre, Türkiye sivil otoriter bir tek parti rejimine doğru gidiyordu. Bu suçlamaların ayrıntılarına şu an girmeye hacet yok. Fakat Mert'in söylediğinin ne anlama geldiği de açık: AKP ve lideri gerçek demokratlar değil. Bu şekilde düşünüyorsanız, 12 Eylül'de 'hayır' oyu vermek mantıklı görünüyor, öyle değil mi?
Bana göreyse mesele o kadar net değil. Varsayalım ki Mert'in en vahim kabusu gerçekleşti ve AKP bir sonraki meclis ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikisini de kazandı. Mert'in mantığına göre, sivil vesayet tehlikesi ciddi şekilde artmış olacak. Bu durumda Türkiye mevcut anayasayla mı, yoksa 12 Eylül'de oylanacak paket doğrultusunda değişmiş bir anayasayla mı yönetilse daha iyi olur?
Yüksek yargı kurumlarına bakalım. Hiçbir şey değişmezse, AKP'li cumhurbaşkanı, sınırlı sayıda başka mahkemeden gelen bir aday listesinden, Anayasa Mahkemesi'nin ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) bütün üyelerini seçip atamaya devam edecek. Paket 12 Eylül'de kabul edilirse, bu büyük oranda aynı kalacak, fakat hiç de önemsiz olmayan bazı değişiklikler söz konusu olacak: meclis Anayasa Mahkemesi'nin bazı üyelerini seçmekte söz sahibi olacak, daha çok mahkemenin aday göstermesine imkan tanınacak ve 19 yeni HSYK üyesinin 15'i AKP'li cumhurbaşkanının müdahalesi olmaksızın, doğrudan diğer mahkemelerce atanacak. Mert'e sorum şu: sivil diktatörlüğe doğru yeni bir adım mı, yoksa ideolojik bakımdan kapalı bu yapıları açacak, böylece meşruiyetlerini güçlendirecek mütevazı bir iyileşme mi söz konusu? 'Hayır' oyu vermekle, AKP'li cumhurbaşkanının bilhassa HSYK ile ilgili olarak neredeyse sınırsız yetkilere sahip olduğu statükonun yerli yerinde kalacağının farkında mısınız? 'Hayır' demek ebedi iktidar partisinin gücünü zayıflatmıyor, onu olduğu yerde tutuyor.
Korkarım ki Mert, kendi mantığını takip etmekle pek ilgilenmiyor. Ona göre, iktidar partisine mensup siyasetçiler birinci sınıf demokratlar değil. Ve bu yüzden de daha birinci sınıf yasalar ve kurumlar lehinde oy vermeyi reddediyor.
Kaynak: Radikal