Zeydi'nin pabuçlarını Bush'un kafasına fırlatması gazetecilik etiğine uymasa da, Irak halkının duygularının en iyi ifadesiydi.

Bir gazetecinin silahının ses, görüntü ve kalem olduğu bilinir. Bu silahların dışında bir şey kullanan her gazetecinin nesnelliğini ve tarafsızlığını kaybettiği düşünülür. Zira gazetecinin, sözgelimi hayatını tehdit eden bir tehlikeyle karşılaşmadıkça silah olarak şiddeti kullanması veya sebepsiz yere eli, ayakları ve ayakkabılarıyla vurmaya başvurması durumunda, vuranda veya vurulanda bir yanlışlık var demektir. Çünkü bu araçları kullanan gazeteci meslek sınırlarını aşmış demektir. El Bağdadi televizyonu muhabirini, daima kullanması gereken 'söz silahı' yerine ayakkabı silahına başvurmaya sevk eden de tam olarak bu.

Muntezar Zeydi'nin ABD Başkanı George W. Bush'a karşı ayakkabı silahını kullanması boşuna değil; olay kendiliğinden gelişmedi. Muhabir, Amerikan uşaklarının işgal güçlerinin kışkırtmasıyla herkesin gözü önünde kullandığı silahın aynısını kullandı: Bu uşaklar Bağdat'ın düştüğü gün Saddam'ın heykeline ayakkabılarla vurmuştu. İki olay arasındaki tek farksa, işgal güçleri ve yardakçıları Saddam'ın suretine ayakkabıyla vururken, Zeydi Bush'un bizzat kendisine vuruyordu.

Irak bir demokrasi değil
Ayrıca bu muhabirin, Amerikalı işgalcinin Irak vatandaşlarına ve liderlerine muamele ediş biçiminden yararlandığını, onların uygulamalarından bazı çıkarımlarda bulunduğunu düşünüyorum. Alay edilmesi gereken noktaysa Bush'un yorumu. ABD başkanı, Irak'ın sözde başbakanı Nuri el Maliki'yle basın toplantısında 'ayakkabı eylemi'nin dikkat çekmeyi amaçladığını ve demokrasinin sonucu olduğunu, bu gazetecinin bütün Irak halkını temsil etmediğini söyledi.

Bu açıklamalar, Bush'un Irak'a saldırırken ve işgal ederken söylediği kitle imha silahları yalanını hatırlattı. Söz konusu yalan ortaya çıkınca, Bush bu kez savaşın ve işgalin demokrasiyi kurmayı hedeflediği yalanını ortaya attı. Bu yalanın da ortaya çıkması sonrası üçüncü kez yalan söyleyerek, Irak'ın Kaide'yle bağlantılı olduğunu iddia etti. İşte bütün bu yalanlar gerçek bir kayaya çarpıyor.

Bush, yalan istihbaratın kendisini yanıltıp savaşa sürüklediğini itiraf etmesine rağmen, muhabirin davranışının Irak demokrasisinin sonucu olduğunu ifade ederek bir kez daha yalan söylemekte ısrar ediyor. Irak 1,5 milyon vatandaşını şehit verirken Bush'un sözünü ettiği demokrasi nerede? Irak mezhep, azınlık ve etnik çekişme yaşarken bu nasıl bir demokrasi?
Üstelik, bu çekişmelerin önü mezhepçi ve etnik paylaşıma dayalı anayasayla açıldı.

Irak halkı insan haklarının en basit dinamiklerine muhtaçken bu nasıl bir demokrasi? Hatta Iraklı vatandaşın vatanı ve şerefi gasp ediliyor. Ebu Garib cezaevi bunun kanıtı. İşgalin tankların sırtında getirdiği uşakların despotizmi ve terörü yüzünden altı milyon Iraklı kaçarken bu nasıl bir demokrasi? Bütün bunlar, her onurlu ve özgür Iraklı'nın bu yalancıdan ve Irak'a 'holokost' yaşatan suçludan intikam almaya çalışması için yeterli. Muhabirin bu davranışı mesleki olmasa da, Iraklıların yüreğindeki öfkenin, acının ve hasretin açık ifadesiydi. İşgalin uşakları, işgalden önce Iraklıların Amerikan güçlerini güllerle karşılayacağını söylemişti. Şimdi onları ayakkabılar karşılıyor. (Katar gazetesi Şark, 16 Aralık 2008)

Kaynak: Radikal