Pazar günü yapılan Lübnan seçimlerinin şekil, aday seçimi ve oylama özgürlüğü itibariyle demokratik şekilde geçtiğinde herkes hemfikir. Gerçi bazı medya organlarının işaret ettiği gibi para seçimlerde önemli rol oynadı.
Propaganda hamlelerine korkunç paralar harcandı. Yabancı güçler ve özellikle de ABD yönetimi seçime müdahale etti. Seçimlerin şekil olarak demokratik geçmesine rağmen Siyonist düşmanın Lübnan'a ve halkına yönelik tehdidi sürüyor.
İçerik açısından bu seçimler açık ve net bir diktatörlük temelinde yapıldı. Zira adayların çoğunluğu Lübnan'ı kendilerine ait bölgeler olarak görüyor. Bir bölgede bir aile, diğer bir bölgede başka bir aile nüfuz sahibi; bir diğer bölgeyse belirli mezhepler ve dinlerin tekelinde. Örneğin, Hariri ailesinin Lübnan'ın bir bölgesini tekeline aldığını ve Cağcag ailesinin de başka bir bölgede nüfuzunu yaydığını görüyoruz. Cemayel, Aun, Kerami ve başka Lübnanlı aileler de ülkeyi bölüşüyor. Ailevi taksimden daha da önemlisi de mezhepçi ve etnik bölüşüm. Sünni, Şii, Dürzi, Maruni ve Ermeni gibi...
Bu ailevi ve mezhepçi taksimler en basit kuralı iktidar değişimi olan demokrasinin gerçek dinamiklerine uyum göstermeyecek tuhaf bir diktatörlüğü derinleştiriyor. Lübnan'ın ömrü boyunca yaşadığı seçimlerde daima gözden kaçan nokta bu. Zira bu Arap ülkesinin bağımsızlığından bugüne kadar süren mezhepçi ve etnik yapıyla başı dertte. Bu yüzden Lübnan parlamento seçimlerinin demokrasinin doğru anlamı itibariyle demokratik olduğunu ifade edenler yanılırlar.
Ayrıca bu seçimleri bazılarının tasvir ettiği gibi iki proje - direniş veya ılımlılık projeleri- temelinde yapılmış gibi gösterenler de yanılıyor. 8 Mart güçlerinin direniş güçleri ve 14 Mart güçlerinin teslimiyetçi güçler olduğu doğru, ancak bu durum seçimlerin bu yöntemle ve seçim programıyla yapıldığı anlamına gelmez. EĞer seçimler bu iki programa göre düzenlenseydi sonuçlar çok farklı olurdu. Zira direniş yöntemi bütün grupları, dinleri ve ırklarıyla Lübnan halkının yöntemidir. Bu nedenle bu seçimlerin şekil itibariyle demokratik, içerik itibariyle diktatoryal bir seçim olduğunu söyleyebiliriz. (Katar gazetesi Şark, 9 Haziran 2009)
Kaynak: Radikal