Cumhurbaşkanı adayı Abdullah Gül, hiçbir ayırım yapmadan siyasi partileri ve bağımsız milletvekillerini dolaşıp destek istedi. Bu “demokratik nezaket” adına güzel bir davranıştı. Partilerin ve bağımsızların tutumunu medyadan izledik. Ben ilk tur oylamanın yapılacağı bugün Cem Uzan’ın ve GP’nin meclisteki tek milletvekili Emin Şirin’in tutumundan söz etmek istiyorum.

 

Uzan’ın Gül’le görüşmek istememesini bir ölçüde anlamak mümkün. TMSF bütün mal varlığına el koydu. Çok tepkili. Hatta hem eski konumunu kazanmak, hem “öc” almak için siyasete girdiğini söyleyebiliriz. Tabii ortada paradoksal bir durum vardır, bu da Cem Uzan’ın içinde bulunduğu ikilime işaret eder. 2002 seçimlerinde olduğu gibi önümüzdeki seçimlerde de Cem Uzan, AKP’ye yaramaktadır; çünkü barajın eşiğindeki MHP ve DYP’yi paçalarından tutup aşağıya çekmekte, bu da AKP’ye inanılmaz avantajlar sağlamaktadır. Bu ayrı bir fasıl.

 

Burada küçük bir not düşmek istiyorum: Ben Uzan’ın ve işlettiği şirketlerin tertemiz olduklarını iddia etmiyorum, yargı ve çıkan sonuç ortada. En azından Cem Uzan, Dinç Bilgin, Erol Aksoy ve bu kategoride olanların suçlu veya kusurlu bulundukları bir gerçektir. 28 Şubat süreci bazılarının banka boşaltmalarına, böylece milyarlarca doları halkın sırtına yüklemelerine fırsat verdi. Bu da doğrudur ve devlet adına TMSF’nin alacaklarını tahsil etmesi yerinde bir tutumdur. Hatta bu kamu vicdanını rahatlatması bakımından iyileştirici bir fonksiyon da görmektedir. Ancak bütün bu işlemlerin kendisine dayanılarak yürütüldüğü 5020 sayılı yasa vahim bir hukuksuzluğa sebep olmaktadır. O da, alacaklı olan devleti müsadere yoluyla mülkiyet haklarına el koyan bir pozisyona düşürmesidir. İslam hukukunun teşekkülünden ve Manga Carta’dan bu yana mülkiyet hakkı kutsal kabul edilmiş, her türlü saldırıdan masun tutulmuştur. Devlet birinden alacaklı olabilir, alacağını iş yapan işletmelerin mülkiyet haklarına el koyarak değil, işletmelerin giderlerine el koyarak tahsil edebilir. Alacaklarını son kuruşuna kadar tahsil ettikten sonra işletmeyi sahibine devreder. Bu arada işletme sahibine sosyal konumuna göre gecinebileceği bir miktar ayırması da atıfe yerine geçer. ABD’den ilham alınarak –bazılarına göre İngilizceden çevrilerek- yürürlüğe konan 5020 sayılı yasa böylesine vahim bir hukuksuzluğa sebep olmaktadır. Bu gidişle TMSF her alacaklı olduğu işletme veya firmaya el koyar, böylece yeni bir kamulaştırma süreci başlar; bunun hükümetlerin ve siyasetçilerin suistimaline açık tasarruflara yol açabileceğini de unutmamak lazım. Görüşünü aldığım birçok hukukçu, bu hukuksuzluğu teyid ediyor “Ama hortumcuları savunan pozisyona düşmemek için sesimizi çıkarmadık” diyorlar.

 

Emin Şirin’in tutumuna gelince. Emin Şirin, 3 Kasım seçimlerinde AKP’den seçilip meclise girdi. Herkes teslim eder ki, o zaman Nazlı Ilıcakla evli olan Emin Şirin’in tek başına seçilip milletvekili olması veya 2002 şartlarında başka bir partiye girip meclise girmesi ihtimal dahilinde değildi. AKP sayesinde milletvekili oldu.

 

Benzer bir tutumun ANAP Genel Başkanı Erkan Mumcu ve AKP’den bu partiye geçmiş bulunan milletvekilleri için de söz konusudur. Açık olan şu ki, 3 Kasım seçimlerinden önce ANAP’ın herhangi bir varlık göstereceği beklenmiyordu, tam zamanında durumu değerlendiren Mumcu AKP’ye geçti ve seçilerek meclise girme fırsatını buldu. Tam kritik bir zamanda AKP’nin oylarıyla mecliste bulunan milletvekillerinin sırtlarını bu partiye dönmelerinin ahlaki açıdan bir problem alanı teşkil ettiğini söylemek mümkün. Şu veya bu parti olsun, ben, yasal olarak mümkün olsa da, bir partiden seçilen bir insanın bir süre sonra “Seçildiğim partiyi beğenmedim, istifa ediyorum demesi”ni hiç ahlaki bulmuyorum. Bence yasayla da bunun yasaklanması gerekir; partisini beğenmeyene iki tercih sunulmalı, o da milletvekilliğinden istifa etmesi veya bağımsız kalmaya mecbur edilmesi.

 

27 Nisan ilk ve 2 Mayıs ikinci oylamayı  büyük ölçüde ANAP ve DYP’li milletvekilleri belirleyecektir. Abdullah Gül’e re’sen destek vermemekle bu iki parti kendi seçmen tabanını doğru okuyamadılar. Onların seçmeni “AKP milletvekili Gül”e sıcak bakmaz, ona genel seçimlerde oy da vermez; ama “cumhurbaşkanı adayı Gül’e sıcak bakar” ve ona karşı gerilim politikasının başını çeken CHP’yle aynı paralele düşülmesine hiç iyi gözle bakmaz.