Bir Ramazan ayını daha idrak etmiş oluyoruz. Bu sene yılın en sıcak ayında, Ağustos’ta oruç tutuyoruz. İslam’ın beş şartı arasında arasında yer alan oruç ibadeti, daha önceki kavimlerde ve şeraitlerde de rastlanan bir ibadet türüdür. Bu itibarla, Müslümanlara oruç ibadetinin farz olduğunu beyan eden ayette bu husus özellikle vurgulanmaktadır:
“Ey imân edenler, sizden öncekilere yazıldığı gibi, oruç, size de yazıldı. Umulur ki sakınırsınız.“ (2/Bakara, 183.)
Demek ki, bizden öncekiler de oruç ibadetiyle yükümlü tutulmuşlardır. Aslında bu husus, zaman içinde farklı formlara bürünmüş bulunan “dinler”in hakikatte bir olduğunu göstermektedir. Gerek Ebu Hanife, gerekse Şah Veliyullah gibi büyük İslam bilginleri “dinlerin bir”, “şeraitlerin farklı” olduğunu belirtmektedirler. Oruç bir yanıyla, yani fıkhi boyutuyla hükümleri ve şeriatı ilgilendirir, ancak ibadet olan muhtevasıyla dinin özüyle ilgili temel ibadetlerden biridir. Bu yüzden bizden önceki kavimlerde farz kılınmış olması hiç de garip değildir. Filhakika daha önceki din müntesiplerine emredilen oruç da buydu. İlk İslam bilginleri –mesela tabiin ve etbe-i tabiin’in kanaati de bu yöndedir- Mesela Mücahid’e göre, Ramazan orucu İslam’dan önceki bütün ümmetlere farz kılınmıştır. Ancak zaman içinde din adamları bazı eksiltmelerde (Yahudiler’in bir güne indirmeleri) veya ilavelerde bulunarak (Hıristiyanlar’ın 50 güne çıkarmaları ve gün sayısının artması dolayısıyla bir tür “perhiz“e dönüştürmeleri gibi) orucu asıl huviyetinden uzaklaştırmış, böylelikle her dinde farklı oruç şekilleri ortaya çıkmıştır. Ayette geçen “sizden öncekilere yazıldığı gibi“ ifadesi orucun farz kılınışı ile ilgilidir ki, aslolan budur.
Oruç hicretten bir buçuk sene sonra farz kılındı. Peygamber Efendimiz (s.a.), Medine’ye hicret edince her ay üç gün ve bir de Aşure günü oruç tutulmasını emretmişti. Bu ayetin inişinden sonra sadece Ramazan ayı orucu farz olarak tespit edilmiş, -farz olmak bakımından- diğer oruçları yürürlükten kaldırmış oldu.
İbn Ömer’in rivayet ettiği bir hadiste şöyle buyrulmuştur:
“İslam beş şey üzerine bina edilmiştir: Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna şehdet etmek, namaz kılmak, oruç tutmak, zekat vermek ve haccetmek.“ (Buhari, İman, 1; Müslim, İman, 19-22).
Oruç İslam’ın önemli ibadetlerden biridir ve ayetin de açıkça belirttiği üzere bu ibadet bizden öncekilere, din müntesiplerine de farz kılınmıştır.
“Savm (oruç)“, tutmak (imsak), bir durumdan bir başka duruma geçişi durdurmak demektir. Kelime, rüzgarın dinmesi veya yemini yemeyip de dikilip duran hayvan; günün mutedil olması veya güneşin gündüz tam tepede olması (masam) için de kullanılır. Susup konuşmamaya da savm denir: "Ben Rahmân (olan Allah)'a oruç adadım, bugün hiç kimseyle konuşmayacağım." (19/Meryem, 26)
Ancak ıstılahi olarak oruç, tan yerinin ağarmasından itibaren başlamak üzere güneşin batışına (fecr-i sadıktan gurub-u’ş-şems’e) kadar niyet ederek orucu bozan şeylerden (yeme, içme ve cinsel ilişki) uzak durmak, nefsi bunlardan alıkoymak, tutmak demektir. Müslümanlara kamil anlamda emredilen oruç budur; bu çerçevede hitap "Ey iman edenler!" şeklinde gelmiştir.
“Umulur ki sakınırsınız.“ Oruç, önemli bir nefis terbiyesi olması hasebiyle günah ve yıkıcı davranışlardan kaçınmaya vesile olmaktadır. Kur’an-ı Kerim, mü’minlerin güzel, övgüye değer vasıflarını sayarken, bunlardan birinin de “saimin (oruç tutan erkekler) ve saimat (oruç tutan kadınlar)“ olduğunu söyler (33/Ahzap, 35).
Belirtmeye gerek yok ki, insanın en zor sınavlarından biri açlıktır. Açlık terbiye edicidir. Kurtubi, buradaki “sakınırsınız“dan maksadın “zayıflama“ olduğunu söyler. İnsan yeme ve içmeden kesildikçe zayıflar, böylelikle şehvetinde ve günaha olan meylinde azalmalar meydana gelir. Nitekim hadiste oruç “bir kalkan“ olarak tanımlanmıştır (Buhari, Savm, 2; Müslim, 162). Bir başka hadiste şöyle buyrulmuştur: “Oruç, cinsel arzuyu kıran bir araçtır“ (Buhari, Savm, 10; Müslim, Nikah, 1).
Tabii ki oruç sadece yeme, içme ve cinsel ilişkiden kesilmeden, kişinin meşru olsa da bu nimetlerden kendisini, nefisini tutup engellemesinden (imsak) ibaret değildir. Birçok hadiste belirtildiği üzere, dilini, iç dünyasını da günah ve cürüm sayılan fiillerden, tutum ve davranışlardan alıkoyması gerekir. Eğer yüksek ahlaki bir hayatın edinilmesi için bir vesile ve eğitimi süreci şeklinde algılamıyorsa, kişinin sabahtan akşama kadar aç veya susuz kalmasının kendisine herhangi bir faydası yoktur. Kamil anlamda oruçlu, hem nefisinin meşru isteklerini iadesini kullanarak engelleyebilmeli, hem aç ve muhtaçları düşünmelidir.