Suriye'deki krizde yeni olan şey, Türkiye'nin ilk kez Suriye topraklarındaki en tehlikeli iki silahlı grupla savaşmaya karar vermesidir. Türkler, sığınma imkanı verip mühimmat sağladıktan sonra, niçin aşırı İslamcı taraflara ateş açmaya karar verdi? Bu, sınırlarında bu grupların faaliyetlerine göz yumduğu eski politikası sonrasında Türkiye tarafından benimsenen yeni politika olmalıdır.
Türk yetkililer, eylemlerinin amacı Suriye rejimine karşı savaşa hizmet ettiği sürece aşırı unsurların geçişi ve silah nakline göz yumarken bu gruplar, Türkiye topraklarını tedarik üsleri ve finansman istasyonları olarak kullanmışlardı. Türkler, ülkelerinden Suriye'ye geçenlerin yüzlercesinin El Kaide bağlantılı cihatçı gruplara mensup olduklarının farkındalardı. Ama onlar, yarım milyon Suriyelinin sınırdan geçerek ülkeye geldiğini, her giren ya da çıkanı araştırmalarının zor olduğunu mazeret olarak kullanıp kendilerini kimlerin El Kaide bağlantılı olduklarını bilmediklerini ifade ederek savundular.
Ama son gelişmeler, El Kaide bağlantılı Irak ve Suriye İslam Devleti (ISIS) ve El Nusra Cephesi'nin, Esad rejimini devirmenin ötesinde gayelerinin olduğunu Türklere ispatladı.
Türkler, kendilerini sokabilecek bir akrep taşıdıklarını hissettiler. Aynen, daha önce diğer müttefiklerini sokmasında olduğu gibi. ISIS'ın Özgür Suriye Ordusu tugayları mensuplarına saldırması, onları öldürmesi ve kaçırması Suriye içinde ve dışında yaygın şekilde kınandı. Bu yüzden Türklerin kapıyı bunların yüzlerine çarpmaktan başka çaresi kalmadı. Bu da ISIS'ı Türk karakollarını bombalamaya sevk etti. Türkiye de buna terörist grupların bulunduğu mahalleri bombardıman ederek karşılık verdi. Neticede savaş üç ayrı ihtilafa bölündü: Suriye rejimi cephesi, muhalefet cephesi ve El Kaide grupları cephesi.
Aşırı İslamcı gruplara karşı sert Türk tutumunun önemi, bunun hem Türkiye hem de Suriye'de olan hatalı görüşleri düzeltmesidir. Suriye'deki isyancılar tarafından hayal kırıklığı içinde yapılan en büyük yanlışlıklardan biri, kendi taraflarında savaştıkları sürece Suriye rejimine karşı savaş verenlerin kim olduğunun ehemmiyetinin olmadığına inanmalarıdır. Bu inanç, eski 'düşmanımın düşmanı dostumdur' darbımeseline dayanıyor. Suriye rejimi, Suriye devrimini rayından çıkarma ve onu terörist gruplarla ilgili bir şeye çevirme taktiğinin, dünyayı bunlara karşı çevireceği için kendisine zafer getireceğini hemen kavradı. Suriye rejimi daha önce bunu Lübnan, Irak ve Filistin'de yapmıştı. O, ittifaklar yapmayı başararak aşırı uçtaki grupları gayesine hizmet etmek üzere kullanmıştı.
Türkler de ISIS'ın yıkıcı bir terörist örgütten başka bir şey olmadığını idrak ettiler. Öyle ki o, onlarca sene mücadele ettiği Kürdistan İşçi Partisi'nden (PKK) daha az zararlı değildi. Son şiddet olayları, ISIS ve El Nusra Cephesi'nin hem yerel askeri seviyede hem de uluslararası, siyasi seviyede Suriye devriminin belkemiğini kırmadaki başarı derecesini gösterdi. Özgür Suriye Ordusu'nu suç çetelerinin bir toplamı olarak yaftalamasına rağmen buna Esad rejiminin propagandaları da katkı yaptı. Bundan dolayı rejim kuvvetleri birçok alanda muazzam başarılar elde etti.
Muazzam askeri imkanları, Suriye'yle 900 kilometrelik sınırı ve Türk hükümetinin desteğine yönelik olarak Suriye halkı tarafından hissedilen büyük takdir hisleri düşünüldüğünde ben, Suriye'deki mücadelenin nihayete ermesi ve Esad rejiminin devrilmesinde Türkiye'nin büyük bir rol oynayabileceğine inanıyorum. Türkler sadece aşırı uçtaki grupları Türk topraklarında yasaklayarak değil, ÖSO'yu destekleyerek ve onun kendisini organize etmesine yardım ederek ve ÖSO'ya ait olmayan grupları desteklemeyerek de tutumlarını düzeltebilirler.
Kaynak: Şark-ül Evsat
Dünya Bülteni için çeviren: Mehmet Şeyhoğlu