Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad pazartesi günü uzun ama pek de önemli şeyler içermeyen bir konuşma yaptı. Konuşmasında Suriye’deki protestocuları temelde üç kategoriye ayırdı: İyi, suçlu ve Selefi. Esad meydana gelen istikrarsızlık konusunda bunlardan son ikisini suçladı ve reformların yürürlüğe konmasının bu yüzden geciktiğini iddia etti. Suriye başkanı, Türkler tarafından hararetle talep edilen somut reformlar konusunda taahhütte bulunmak yerine, kendisini halk ve güvenlik kuvvetleri arasında tarafsız bir arabulucu olarak takdim etmeye çalışırken öncelikle güvenliğin gelmesi gerektiğini vurguladı. Beklendiği üzere Suriye’de bu konuşma kaale alınmadı. Tabii Ankara’da da öyle. Artık sabırsızlandığını belli eden hükümet, Suriye başkanına halkın taleplerini karşılamak üzere yeterince gayret sarf etmediğini bir kez daha söyledi.
Ordunun kuşatmasından kaçarak Türk sınırına yığılan 10 binden fazla Suriyeli mülteciyle Suriye’de durum hiç kuşkusuz giderek vahim hale geliyor. Bununla beraber, biz Esad rejiminin yakında çökeceğine dair henüz bir tehlike işareti görmedik. Bunun sebepleri oldukça açık. Esad ailesi Suriye’de Alevi azınlığa mensuptur. Bunlar sadece 40 sene önce ülkedeki Sünni çoğunluğun idaresi altında yaşıyorlardı. 40 sene iktidarda olmak uzun bir zaman sayılmaz. Dünyanın bu kısmında da intikam etkili bir güçtür. Aleviler bir var olma kriziyle karşı karşıya oldukları, Baas hakimiyetindeki siyasi sistemde –en önemlisi de orduda- kontrollerini az da olsa gevşetirlerse büyük ihtimalle Alevileri yeniden boyun eğer statüye döndürmeyi amaçlayan Sünni intikam kampanyalarının baş hedefi olacakları anlayışındalar. Bu durum, Esad’ın niçin konuşmasında, kendisinin azınlık hükümetinin protestodan vazgeçeceklerden "intikam" almayacağına vurgu yapma ihtiyacı hissettiğini açıklayabilir.
Türkiye gayet anlaşılabilir bir şekilde, kapı komşusu Suriye’de olanlar konusunda endişelidir, Ankara, bilhassa iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin siyasi rehberliğinde olmak üzere Suriye’nin sağlam bir Sünni rejimle idare edilmesini tercih eder. Bununla birlikte Türkler, Alevi yönetiminin uzun ve kanlı bir mücadele olmadan iktidarı bırakmayacaklarını da görüyorlar. Levant’ta Türkiye’yi model alan Sünni etkisinde bir bölge oluşturma, Ankara’nın uzun vadeli hedefi olabilir ama Türk hükümeti Suriye’deki iç çatışmanın Türk sınırı boyunca yayılmasının yakın dönemdeki maliyetini karşılamaya kesinlikle hazır değil.
Türkiye şimdiye kadar bu ikilemi genelde şifahi olarak ele aldı ve Suriye yönetimine karşı öfkeli açıklamalar yaptı, Suriyeli mülteciler için askeri tampon bölge oluşturma fikrini ortaya attı. AKP’nin, Türkiye’yi Arap Baharı için model ve Ortadoğu meselelerine kurtarıcı arabulucu olarak gösteren halkla ilişkiler stratejisiyle bölgede üstlendiği disiplin sağlama rolü bir süre iyi gitti. Ama Suriye giderek daha fazla istikrarsızlaştıkça –ve her seferinde de Ankara’nın taleplerine kulak tıkadıkça- Türkiye’nin aciz görünmeyi göze alması da daha fazla tehlikeye girer.
Suriye'deki kriz muhtemelen Türk dış politikasının yeniden ayarlanmasına yol açacak. Türk dış politikasının mimarı, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye'nin, civardaki rejimlerle etkileşim içinde olmasını öngören ana prensibini ifade etmek için "komşularla sıfır sorun" ibaresini türetti. Türkiye'nin Suriye yönetimiyle problemi olduğu açıktır, üstelik bu problem küçük de değil. Türkiye'nin, Suriye meselesini ele almada eleştirel ifadelerin ötesinde pek de yapabileceği bir şey olmadığı da giderek daha vazıh hale geliyor. Suriyeli mülteciler için güvenli bölge mahiyetinde askeri tampon bölge oluşturulması, uluslararası bir yetki gerektirmesinin yanı sıra Türk askerlerinin de yabancı bir ülkeyi işgal etmelerini icap ettirecektir. Bu da Türkiye'nin yeni Osmanlılık diye bir gündemi olduğuna dair zaten şüphe içinde olan Araplar arasında muhtemelen alarm zilleri çalmasına yol açar. Türkiye'nin Muammer Kaddafi'ye karşı Libyalı isyancıları hararetli bir şekilde desteklemesi ve Suriye'deki muhalif güçlere olan halk desteği, Arap Baharı'nın etkilerini gidermeye çalışan ve Türkiye'nin niyetleri konusunda gittikçe artan bir güvensizlik içindeki Arap monarşist rejimlerinin öfkesini çekmiş durumda.
Ayrıca, Türkiye'nin Esad rejiminin yıkılmasını kolaylaştırmaya çalıştığı şeklinde yorumlanacak her türlü hareketi, hiç kuşkusuz İran'la problem çıkmasına yol açacaktır. Türkiye, komşusu İran'ı kızdıracak adımlardan kaçınmak için özel gayret sarf etmiştir. İran, Lübnan'da Hizbullah, Filistin'de İslami Cihad ve Gazze Şeridi'nde Hamas gibi gruplar vasıtasıyla Levant'ta tutunmaya devam etmek için büyük ölçüde Suriye'deki Alevi rejimine güvenir. Suriye'nin Sünnilerin kontrolüne geçmesi İran'ın caydırıcılık stratejisindeki ana sütunu sökeceği için İran'ın, destek için gözlerini Ankara'ya diken Suriye muhalefet kuvvetlerini çökertmek için elinden geleni yapacağını tahmin edebiliriz. Türkiye, İran'la karşı karşıya gelmekten hep kaçındı. Bu yüzden, Irak'ta ABD'nin çekilmesi yaklaşırken, İran tarafından desteklenen Şiilere karşı Sünni dengesi oluşturmak için uzun süre gizli bir şekilde çalıştı. Suriye'de iktidar boşluğunun Türkler tarafından desteklenen Sünnilerle doldurulması, İran'la Türkiye arasında derin jeopolitik temelde yeni yeni başlayan cepheleşmeyi pekiştirecektir.
Devletlerin dostları yoktur, çıkarları vardır. Tarihi olarak güçlü olan ve dünyanın jeopolitik olarak en karmaşık yerlerinden birinde bulunan Türkiye, şimdi komşularla problemlerden kaçınma üzerine inşa edilen dış politikasının realiteden uzak olduğunu keşfediyor. STRATFOR'un görüşüne göre bu kaçınılmaz bir durum. Bu yüzden biz İngilizce yayımlanan, Fethullah Gülen hareketine ait olan ve iktidardaki AKP'yi hararetle destekleyen Today's Zaman gazetesinin pazartesi günkü sayısına alaka gösterdik. Pazartesi günkü sayıda iki köşe yazarı, Suriye'deki krizin, Türkiye'nin "komşularla sıfır sorun" politikasının ölmekte olduğunu gösterdiğini ifade etti.
Giderek yayılan bu fikir, sadece Türkiye’de konu hakkındaki iç tartışmaları değil, Türkiye’nin ABD ve diğerlerine vermeye çalıştığı mesajı da gösteriyor: Komşuları üzerinde anlamlı bir nüfuz sağlaması için zaman gerekiyor. ABD, Irak’tan askerlerini çekerken Ortadoğu’yu idare etmenin yükünü omuzlamada Türkiye’nin yardım etmesini istiyor. Washington özellikle İran’a kuvvetli bir karşı denge oluşturmaya ihtiyaç duyuyor. Bu görev de tarihi olarak hep Türkiye tarafından ifa edilmiştir. Burada açıkça bir menfaatler çatışması var: Washington, Türkiye’yi tam olarak hazır olmadığı bir role itiyor, bu arada Türkiye de yurt dışında nüfuz sahibi görünürken maruz kaldığı, giderek artan acılardan kurtulmaya gayret ediyor.
Türkiye’nin evrimi zor ve rahatsız olacaktır ama bu bir sürpriz olarak gelmemelidir. "Komşularla sıfır sorun” Türkiye’de yüzyılın başında iyi işledi. Yurt içinde kapandığı kabuktan çıkan Türkiye şimdi emperyal çıkarları olan yeniden dirilen bir güç olarak görülmemek için çaba sarf ediyor. Bölgesel anlaşmazlıklardan bir on sene sonra Türkiye şimdi komşularıyla problemlerin sadece kaçınılmaz olmadığını, Türkiye devleti asıl çıkarlarını yeniden belirlerken belki de gerekli bile olduğunu keşfediyor.
Kaynak: Stratfor
Dünya Bülteni için çeviren: Emin Arvas