Özet

Amerika Birleşik Devletleri ile ilişkilerini normalleştirme yolunda olan İran ve Orta Doğu’daki sıkıntılarını azaltmaya kararlı olan Amerika Birleşik Devletleri meselesinde; İran’ın hırslarını kontrol altında tutmak için bölgedeki nüfuzlu kimselere sorumluluk düşüyor: Suudi Arabistan ve Türkiye. Yemen’deki “Kararlı Fırtına” Operasyonu’nu yürüten Suudi Arabistan Sünni Arap dünyasının lideri olarak ilgi çekmeye başladı. Bunlar olurken Türkiye, doğrudan Bağdat’taki Şii hâkimiyetindeki hükümeti ile çalışırken Suriye’deki İslamcı isyancı güçleri desteklemek ve Irak Kürdistan’ında ekonomik gücünü derinleştirmek gibi, zekice hazırlanmış yöntemlere başvuruyor.

Fakat Türkiye Suudi Arabistan tarafından gölgede bırakıldığını hissetmeye başlıyor. Bir taraftan, Türkiye Suudi Arabistan’la işbirliği yapmak ve Suudi Arabistan yönetimindeki koalisyona katılmak istemiyor; liderliği tek başına üstlenmek istiyor. Ama diğer taraftan da, Türkiye’nin son derece kutuplaşmış politik çevresi nedeniyle, sınırları ötesinde riskli bir askeri eylemde bulunmak Ankara için oldukça zor. Ve bu Suudi Arabistan’ın Türkiye kenar çizgilerde gezinirken Suudi Arabistan’ın eyleme geçiyor olmasına yönelik algıyı güçlendiriyor.

Tahlil

Türkiye’nin, Suudi Arabistan tarafından yönetilen Yemen’deki askeri müdahaleye katılmamasını telafi etmeye çalışması ile ilgili, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “İran’ın bölgeye egemen olmaya çalışması”nın hoş görülemeyeceğini söyledi. Bu oldukça nadir görülebilecek bir şeydi ve Türkiye’nin İran’a yönelik yaptığı açık yürekli bir eleştiriydi. İki ülke birçok alanda rekabet ediyor olsa da, Türkiye görünürde İran ile yakın ilişkisini sürdürmeyi tercih ederdi. Erdoğan hala Nisan’ın başında İran’ı ziyaret etmeyi planlıyor ve iki taraf da dışarıya karşı durumu idare etmeye çalışıyor. Yine de, Türkiye Sünni dünyada liderlik için yarıştıkça, bölgesel çevre Ankara’yı Tahran’la daha çok zıtlaşan bir vaziyete sokuyor.

Türkiye’nin liderlik için yeterli olup olmadığı hala soru işareti, en azından önümüzdeki yakın zaman için. Türkiye, Irak ve Suriye’deki İslam Devleti tehdidini yönetme konusunda Birleşik Devletler ile askeri işbirliği yapmaya doğru yavaş yavaş yaklaştığı halde, ana akım İslamcı siyasi gruplara karşı görüşleri değişmiyor. Müslüman Kardeşleri tarzı İslamcıları, hükümetleri ile çatışmaları durumunda korumak zorunda. Ama Türkiye bölgede uzun sürecek bir oyun oynuyor. Mısır, Suriye ve Körfez bölgesindeki İslamcıların, gelecekte dikkate almak zorunda olduğu siyasi güçler olacaklarını biliyor.

Kral Salman yönetimindeki Suudi Arabistan bu konuda daha bilinçli ve bölgedeki ana akım İslamcıları destekleyen diğer bir ülke olan Katar ile arasını düzeltmeye çalışıyor. Türkiye esnekliğini arttırdığı için Suudi tarafında avantaj elde edebilir ve böylelikle çıkarlarının yoğunlaştığı Irak ve Suriye ile işbirliği yapabilir. Türkiye; Suudi Arabistan, Birleşik Devletler, Ürdün ve Katar’ın içinde bulunduğu ayaklanma eğitim programının en önemli bileşeni. Türkiye ayrıca Musul’daki saldırılar için, Bağdat yoluyla lojistik destek sağlayabiliyor ve Birleşik Krallık ile İncirlik Hava Üssü konusunda konuşmalarını sürdürüyor. Bunlar küçük adımlar ama Türkiye ordusunun eylemleri zaman içinde bölgede daha çok yayılacak.

Şimdilik, Suudi Arabistan Orta Doğu ilişkilerini yönelte konusunda dizginleri elinde tutuyor. Petrolün bir varili 50$ olsa bile, Suudi Arabistan’da petrol üretiminden hala kazanç elde ediliyor. Askeri desteğe sahip büyük nakit rezervleri, Birleşik Arap Emirlikleri gibi becerikli Arap güçleri ile birlikte, Riyad’a Körfez’in ABD korumasına bağımlı güçsüz ordulardan yapıldığına dair beklentileri sıfırlamak için bir şans veriyor.

Yine de, Suudi Arabistan, Yemen gibi kontrol etmesi güç bir probleme kolay bir çözüm bulabilecek gibi görünmüyor. Yemen’deki askeri mücadele Suud’ları el-Husi’nin genişlemesini engellemeye çalışıyor ama Suudi Arabistan krallığı bu tehditlerden uzak tutmak için yeterli değil. Suudi Arabistan, ayrıca, tehditleri etkisiz hale getirebilmek ve düşman toprakları işgal edebilmek için kapsamlı bir kara müdahalesinin riskleri ile ilgili bir rapor hazırladı.

Sonuç olarak, Suudi Arabistan el-Husiler ile görüşme masasına oturmaya yaklaştı. Bu tam olarak İran’ın istediği şeydi. Stratfor İran ve Suudi Arabistan arasında Maskat’ta, Yemen’e dair, gizli bir görüşme yapıldığına dair bir bilgi edinmiş. Nötrlüğünü koruman için askeri operasyonlardan uzak tutulan Umman, böyle bir tartışma için ideal bir yer. Bu ayrıca İran ve Birleşik Devletler arasında gizli bir görüşme yapıldığını da kanıtlamış oluyor. İran ve Suudi Arabistan arasındaki herhangi bir görüşmede çok büyük ihtimalle el-Husi, San’a, Aden, Ali Abdullah Salih gibi konular da yer alacaktır. Buna karşılık, İran Suudi Arabistan’dan Irak ve Suriye’de imtiyaz isteyebilir.

Riyad ve Tahran arasında siyasi bir anlaşmaya varılıp varılamayacağını söylemek için çok erken. Suudi Arabistan için öncelik, Salih’e yönelik destekleri bitirmek olacaktır. Bu Yemen’deki çatışmayı daha yönetilebilir kılacaktır. Tüm bunlara rağmen, Türkiye ve Suudi Arabistan İran etkisine karşı gelmek için kendi yollarıyla çalışsalar bile, bu iki ülke Sünni liderlik için birbirlerine karşı başka bir yarışın daha içindeler.

Dünya Bülteni için çeviren: Cansu Gürkan