AB esinli reformlar sonucu güçleri azalan eski düzen muhafızları AKP'ye karşı bu kez de yargıya başvurunca, Türkiye'nin geleceği daha da belirsiz kaldı. Kapatılan partilerin dirildiği düşünülürse, hedef karizmatik Erdoğan'ı sahneden silip laiklerin yeniden iktidara gelmesini sağlamak olabilir
Anayasa Mahkemesi iktidardaki AKP'yi kapatma ve başbakana siyaset yasağı getirme çağrısı yapan bir davayı görmeyi oybirliğiyle kabul ettikten sonra, Türkiye uzatmalı bir siyasi ve ekonomik kargaşaya doğru kaydı. Mahkemenin kararı, kökleri İslam'da bulunan AKP'yle, onun itibarını zedelemek isteyen (ve partiyi, ülkeyi şeriat yönetimine doğru götürmekle suçlayan) ordu ve yargıdaki laikler arasında yaşanan gerilimde tehlikeli bir tırmanışa yol açabilir.
162 sayfalık bir iddianamede, AKP 'laiklik karşıtı faaliyetlerin odağı haline gelmek'le suçlanıyor ve başsavcı, Başbakan Erdoğan dahil 71 parti beş yıl siyaset yasağı getirilmesini talep ediyor. Davanın ilk işaretleri yılın başında, AKP üniversitelerde İslami başörtüsünün giyilmesine yönelik katı bir yasağı yumuşatmaya koyulduğunda gelmişti. Laik üniversite rektörleri bu adımı, Atatürk cumhuriyetine bir saldırı olarak değerlendirmişti. Bu durum, Erdoğan'ın dini giysiler üzerindeki yasakları eleştirirken yaptığı çeşitli yorumlarla birlikte, başsavcının iddianamesinde kanıt olarak gösterildi.
Türkiye 1970'den beri en az dört İslami eğilimli partiyi kapattı. AKP, AB üyeliği sözüyle beş yıl önce iktidara gelen, Erdoğan liderliğindeki bir grup ılımlı İslamcı tarafından kuruldu. Parti ilk döneminde, AB liderlerini uzun süredir ertelenmiş durumdaki üyelik müzakerelerini başlatmaya ikna eden bir dizi radikal reforma imza attı. Güçlü bir ekonomik sicilin yanı sıra bu reformlar, AKP'nin geçen yıl oy oranını artırarak tekrar iktidara gelmesine yardım etti.
Batılı gözlemciler, davanın arsız bir biçimde siyasi olduğunu ve Türkiye'nin AB umutlarını daha da azaltacağını ifade ediyor. Avrupa Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu üyesi Rehn, "Normal bir Avrupa demokrasisinde, siyasi meseleler parlamentoda tartışılır ve karar mahkeme salonunda değil, sandıkta verilir" dedi.
Dava, düzenin, AB esinli değişimler etkisini gösterirken güçleri azalan eski muhafızları tarafından atılmış bir umutsuzluk adımı olabilir. Bunların en belirgini, perde arkasından siyaset dayatmayı uzun zamandır deneyen ordu. Generaller, Gül'ün cumhurbaşkanı olmasını önleme kampanyası geri tepince, geçen sene küçük düşürücü bir yenilgi aldı. Gül'ün AKP esinli yasaları doğrudan onaylayacağı korkusuyla, darbeyle tehdit edecek kadar ileri gittiler. Yargıçlar ordunun tarafını tuttu ve Anayasa Mahkemesi'nin, oylamanın ilk turunda meclisin toplantı yeter sayısına ulaşmadığına dair iddiaları onaylaması sonrası Gül adaylıktan çekilmeye zorlandı.
Fakat AKP'nin büyük seçim zaferi, Gül'ün cumhurbaşkanlığı hırsını canlandırmasının ve yeni bir oylamayla bu göreve gelmesinin önünü açtı. Ordunun müdahalesi muhtemelen AKP'nin oylarını artırmasına yardım etti. Meydan okuyan Erdoğan, partisini kapatma çabalarının yine aynı etkiyi yaratacağı öngörüsünde bulundu. Her durumda, çoğu yasaklanan parti yeni bir isimle diriliyor. O zaman neden AKP'yi yasaklamakla uğraşılsın ki? Bazı uzmanlar, mahkemenin partiyi kapatmaktan ziyade, Erdoğan'a ve birkaç yardımcısına yasak getireceğini tahmin ediyor. Karizmatik liderinin yokluğunda, parti laik muhalefetin iktidarı yeniden ele geçirmesine izin vererek dağılır.
Şiddet olayları yaşanabilir
İşler bu kadar kolay olmayabilir. Erdoğan anayasayı parti kapatmayı zorlaştıracak biçimde 'bükmek' istiyor. Sonra değişiklikler üzerine referanduma gidecek. Muhalefet bu tür 'tahriklerin' daha fazla gerilim yaratacağına dair uyarırken, AKP yetkilileri buna, kendi canı sıkkın seçmenleri itidal çağrılarını dinlemeyip sokağa dökülürse daha büyük bir tehlikeyle karşılaşılacağını söyleyerek karşı çıkıyor. Şiddet olayları meydana gelebilir. Öyle ya da böyle, Türkiye'nin geleceği çok daha belirsiz görünüyor.
Kaynak: Radikal