Batı’yla Doğu’nun kavşağında yer alan çoğunluğu Müslüman bir ülkede, laik yönetime değer veren Türkler, siyasi İslam’ın ‘adım adım ilerleyen darbesinden’ bir kez daha endişeli. Bu kez sebebi ne? Başbakan Tayyip Erdoğan ve AKP’nin liderliğindeki seçilmiş hükümet tarafından referanduma sunulan anayasal değişiklikler.

Çoğu değişiklik tartışmalı değil, fakat laiklik yanlıları cumhurbaşkanı ve Meclis’e üst düzey yargıçları atamak konusunda daha fazla söz hakkı veren bir maddeden endişeli. Muhalifler hükümete atamalar konusunda daha baskın rol tanımanın, camiyle devletin ayrılmasını tavizsizce müdafaa eden ve dini eğilimli hükümetle sürtüşen yargının bağımsızlığına zarar vereceğini söylüyor.

AB kriterleri karşılanıyor
Fakat Erdoğan bütün anayasal değişikliklerin Türkiye’nin demokrasi yolunda attığı yeni adımlar olduğunu öne sürüyor. Gerçekten de Türkiye için AB kriterlerini karşılar nitelikte değişiklikler söz konusu.

Referandumla ilgili çatışma, Erdoğan için halkın daha geniş kesimleri arasında güven inşa etmesi gerektiğine dair bir işaret olmalı. AKP 2002’den beri iktidarda; güçlü ekonomik büyümeyle ve görece istikrarla geçen ilk dönem, 2007’de ikinci seçim zaferini getirdi. İnançlı Müslüman başbakanın 80 milyonluk ülkesi adına belirli hevesleri var. Türkiye’yi enerji alanında önemli bir aktör ve bölgesel bir sorun çözücü olarak görüyor.

Bu yolda Erdoğan İslam’ı siyasetle de karıştırıyor; sözgelimi zinayı suç haline getirmeye çalıştı ve üniversitelerde başörtüsü yasağını kaldırmayı denedi. 1970’lerden beri Anayasa Mahkemesi dört İslamcı partiyi kapattı. Erdoğan da hapse girdi ve çıktıktan sonra kendisiyle partisini (kendi tabiriyle) Avrupa Hıristiyan Demokratları’nın çizgisinde tekrar şekillendirdi.

Fakat Erdoğan’ın İslami kökeni laikleri daima huzursuz etti; başbakanın tam İslamileştirme yönünde gizli niyetleri olduğundan korkuyorlar. AKP hükümetinin İran, Suriye ve Irak’la yakınlaşmasını ve İsrail’le uzun yıllara dayanan ittifakı çöpe atmasını kaygıyla izliyorlar.

Medya yıldırılıyor
Muhalifler hükümetin giderek otokratik tutum sergilemesinden de endişeli; darbe planı iddiasıyla yapılan tutuklama furyasını örnek gösteriyorlar. Medya AKP tarafından yıldırılıyor veya satın alınıyor, resmi telefon dinlemeleri yapılıyor. Erdoğan dogmatik ve tehditkâr sözler sarf ediyor. Bir işadamı derneğini ‘bitaraf olan bertaraf olur’ diye uyarması, Avrupa Komisyonu tarafından sert bir dille tenkit edildi.

Aslında anayasal değişiklikler demokratik normlara uygun. Birey haklarını, mahremiyeti ve sendikaları güçlendiriyor. Ordu üzerindeki sivil kontrolü artırıyor. Fakat somut gerçek, Türkiye’deki siyasi gerçeklikle aynı değil. Gerçek, Türkiye’nin nüfusun ciddi bir kesiminin hükümete giderek güvensiz hale geldiği, kutuplaşmış bir ülke olması. Referandum sonucu, Erdoğan’ın gelecekte ne kadar güven inşa etmesi gerektiğinin de göstergesi olacak. (Başyazı, 10 Eylül 2010)

Kaynak: Radikal